banner2
banner34

TL’nin değeri sıfıra yaklaştı

Ülkemizde politikacılar dışında, ekonomistler başta olmak üzere birçok kesim astronomik oranda değer kaybeden “Türk Lirası” konusunda kafa yorarken, TL geçen hafta da erimeye devam etti.

TL’nin değeri sıfıra yaklaştı
banner45
banner46

KKTC’de krizden etkilenen döviz borçluları umutsuzca bir çıkış noktası ararken, seçim heyecanına dalan politikacılar, ülkedeki döviz sorununu görmezlikten geliyor.

Türk Lirası’nda uzun süredir devam eden değer kaybı geçtiğimiz hafta da artarak sürdü. Reuters Thomson’ın geçtiğimiz cuma günkü verilerine göre 1 TL sterlin karsısında 0,19 pence, Euro karşısında 0,21 ve dolar karşısında da 0,25 cente geriledi. TL, sıfıra doğru yol alırken, söz konusu veriler bugüne kadarki en düşük değerler olarak kaydedildi.

Uluslararası uzmanlar gelişmekte olan ülkeler arasında bilançosu en zayıf ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekerken, Türkiye’deki politikacıların yaklaşımlarının ekonomiye ve TL’ye zarar vermeye devam ettiğini savunuyor. Uzmanlar, Sarraf davası, NATO krizi ve TC Merkez Bankası’na yönelik baskılara işaret ediyor.

Uzmanlar, iç talepten kaynaklanan büyüme, artan cari açık, yüksek enflasyon ve dış finansman açığı aşırı ısınmaya işaret ediyor. Ancak, politikacılar bu durumu kabul etmiyor. Uzmanlara göre, dış finansman açığını kapatmak ve kırılganlıkları azaltmak için iç talebi yavaşlatmak, enflasyon baskısını hafifletmek ve ithalat talebini zayıflatmak amacıyla politika faizlerinin artırılması gerekiyor.

Erdoğan’ın geçen hafta içerisinde "ekonomide ciddi bir operasyonla karşı karşıya olunduğunu" söylemesi ve Merkez Bankası’nı sert bir dille eleştirerek, "Merkez bankalarının bağımsızlığı var müdahale etmeyiniz. E tamam. Müdahale etmediğimiz için bu hale geliyor. 2018 için mali disiplini elden bırakmayacak ancak ekonomiyi de çok fazla sıkmadan, nefes aldıracak bir orta yolu bulmak zorundayız" demesi de bankanın bağımsızlığına dair kaygıları artırdı.

Türkiye, makroekonomik dengelerinin kırılgan olarak nitelendirildiği bir dönemde Batı ile yaşanabilecek mali bir sıkıntının başka ülkelerden alternatif kaynak bulunamaması halinde ekonomiyi daha da sıkıntıya sokabileceği belirtiliyor.

TL’nin değer kaybı sürecek

Financial Times'a konuşan uzmanlar, Türk Lirası'nın değer kaybının süreceği görüşünde.

Varlık yönetim şirketi GAM'ın gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırım direktörü Paul McNamara mevcut şartlarda TC Merkez Bankası'nın faizleri agresif şekilde artırması gerektiğini, aksi takdirde TL’de büyük düşüş görülmesinin senaryolardan biri olduğunu söylüyor.

Fransız Société Générale bankasından Kit Juckes ise Merkez Bankası'nın son kararı ile ilgili şu yorumu yapıyor:

“Likidite koşulları sıkılaştırıldı ancak liranın gerileyişini durdurmakta yeterli olup olmayacağı net değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta bir kez daha faiz oranlarının düşük olması gerektiğini söylemişti.”

Londra merkezli Rabobank'ın gelişmekte olan ülkelere yoğunlaşan stratejistlerinden Piotr Matys'e göre ise liranın değer kaybının sürmesi halinde Merkez Bankası kendisini "sözlü müdahalede bulunmaya" mecbur hissedebilir.

Piotr Matys bununla birlikte Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'unun 14 Aralık'ta toplanacağını hatırlatıyor, daha erken bir toplantı ihtimalini dışlamıyor ve ekliyor:

"Faiz artırımı muhtemelen Türk yetkililer için popüler olmayan bir karar olacaktır. Ancak öncelik liranın istikrara kavuşması ve enflasyonun daha da artmasının önlenmesi."

Financial Times bu noktada hem Merkez Bankası'nın bağımsızlığını korumakta zorlandığını hem de bu hafta New York'ta başlayacak Reza Zarrab davasının yarattığı gerginliğin yatırımcıları kaygılandırdığını vurguluyor.

Paul McNamara, gelişmekte olan ülkeler arasında bilançosu en zayıf ülkenin Türkiye olduğunu, petrol fiyatlarında artışın ülkeye yardımcı olmadığını söylüyor.

Küresel yatırım danışmanlığı şirketi T Rowe Price'dan portfolyo yöneticisi Ulle Adamson da Türk ekonomisinin 2017'de büyüdüğünü ancak bu büyümenin arkasında borç verme oranının artmasının ve tüketici talebinin olduğuna dikkat çekiyor. Adamson'a göre kısa vadede gözlenen faydalar yerini daha zor bir döneme bırakacak.

TL’de görülen düşüşün arkasında yatan 5 neden

BBC Türkçe’de yer alan bir değerlendirmede TL’de görülen düşüşün nedenleri şöyle sıralandı:

1) Reza Zarrab davası

banner37
ABD’de İran yaptırımlarını delmek suçlamasıyla yargılanan İran, Türkiye ve Makedonya vatandaşı Reza Zarrab ile ilgili yargı süreci piyasaları olumsuz etkiliyor.

Zarrab ile birlikte Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla da yargılanıyor.

Son dönemde Zarrab’ın savcılıkla anlaşarak, davada sanıklıktan tanıklığa geçebileceği yönündeki spekülasyonlar da piyasalarda bu soruşturmanın Türk hükümetinde üst düzey isimlere ulaşabileceği kaygılarının artmasına yol açıyor.

Zarrab ve Atilla, geçtiğimiz aylarda çıktıkları ön duruşmalarda kendilerine yönetilen suçlamaları reddetmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık 2013’te yapılan yolsuzluk operasyonlarının “ülke tarihinin en büyük tuzaklarından biri olduğunu” ve bu başarısız olunca “aynı tezgahın Amerika’da kurulduğunu” söyledi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da Zarrab davasını “kumpas” olarak nitelendirdi.

2) Bankacılık sektörüne yönelik kaygılar

Türkiye’de bankacılık sektörü, özellikle 2001 krizinden sonra yapılan reformlarla ekonominin en sağlam halkalarından biri olarak görülüyor.

Ancak ABD’de görülen davada Atilla’nın yanı sıra Halkbank eski CEO’su Süleyman Aslan ve eski çalışanı Levent Balkan’ın da isimleri sanık olarak geçiyor.

Sanıklara “ABD ve özellikle de ABD Hazine Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma, Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı (International Emergency Economic Powers Act) delmek için kumpas kurma, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurma, kara para aklama ve kara para aklamak için kumpas kurma” suçlamaları yöneltiliyor.

Halkbank yöneticilerinin hüküm giymesi ya da Türk bankacılık sektörüne yönelik bir yaptırıma gidilmesi kaygıları da sektöre yönelik endişeleri artırıyor.

3) Merkez Bankası’na yönelik güvenin azalması

TC Merkez Bankası ile ilgili tartışmalar ve alınan önlemlerin yeterli olmaması da piyasaları kaygılandıran bir diğer etken.

Merkez Bankası, geçen hafta reel sektörün kur riskini azaltmak amacıyla Türk Lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalesi yaptı. Yılsonuna kadar bir, üç ve altı aylık toplam 3 milyar dolarlık ihale yapılması öngörülüyor. Ayrıca Merkez Bankası bugün de attığı adımlarla “üstü örtülü bir faiz artışına” gitti.

Ancak piyasa oyuncuları, Merkez Bankası’nın kur ve enflasyondaki artışın önüne geçmek için gerçekten gösterge faizi artırması gerektiğini ve bunu siyasi nedenlerle yapamamasının duyulan güveni azalttığı görüşünde.

Bloomberg’un haberine göre, Nomura Securities uzun vadede lira üzerindeki aşağı yönlü baskının devam edeceğini düşünüyor ve bunun nedenini de “iç talebin dış dengeler üzerinde yarattığı baskıyı ve süregelen siyasi riskleri dengelemek için merkez bankasının reel faizleri yeterli düzeyde artırma konusunda isteksizliği” olarak gösterdi.

4) Geleneksel müttefiklerle yaşanan gerilimler

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB), ABD ve NATO gibi geleneksel müttefikleriyle üst üste yaşadığı diplomatik krizler de piyasaları olumsuz etkileyen bir diğer gelişme.

AB, insan haklarına yönelik kaygılardan dolayı Türkiye’ye yaptığı mali yardımlarda 105 milyon euroluk sembolik bir kesintiye giderken, ABD de ilk kez bir NATO müttefiki için vize başvurularını dondurma kararı aldı.

NATO’nun bir simülasyon sırasında Mustafa Kemal Atatürk ve Erdoğan’ın isimlerini karşı tarafta göstermesi ve bunun üzerine özür dilemesi de son dönemde dış ilişkilerin en önemli gündem maddeleri arasına girdi.

Piyasalarda, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağının ve finansman kaynağının Batılı ülkeler olması nedeniyle yaşanan diplomatik krizlerin mali etkilerinin olmasından endişe ediliyor.

5) Ekonomide “aşırı ısınma” endişesi

Türkiye ekonomisi yeniden büyüme sürecine girmiş görünüyor. Son açıklanan verilere göre, ekonomi, yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,1 arttı. Geçen yıl ise büyüme oranı yüzde 2,9'da kalmıştı. Ekonominin yeniden canlanma eğilimi göstermesine karşın piyasada bu büyümenin “sağlıksız” olduğu yorumları yapılıyor. Bunun temel nedeni olarak da bu büyümenin yatırımlardan değil, hem özel hem de kamunun iç talebinden kaynaklanması gösteriliyor. Bu durum ise cari açığın artmasına neden oluyor. Geçen yıl 32 milyar dolar olan cari açığın bu yıl 39 milyar doları aşması bekleniyor.

Güncelleme Tarihi: 27 Kasım 2017, 07:41
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1