banner2

Ah domates, vah tüketici

Limon ve ardından domateste yaşanan fahiş fiyat, tarım sektörünün içinde bulunduğu durum ve bizi bekleyen tehlikenin işaretçisidir.

Ekonomiden algım: Üretmeyen toplumlar gelişemeyeceği gibi çöküşe de mahkûmdur.

İhracat ve ithalat dengeleri de hep ekside olan ülkemiz için her zaman var olan bu riskin giderek geri dönülemez bir kavşağa doğru ilerlediğini görüyor ve üzülüyorum.

Ülkemizde üretiminin hangi alanda rantabl olabileceği sorusunun yanıtı kısa vade için aslında çok basittir.

Bu yanıtın, tarımsal üretim ve tarım sanayisi olduğu bilinmesine rağmen bu alanda sistemli çalışma yapılmaması tarıma ilgiyi azaltan etkenlerdendir.

Türkiye’den gelen suyun özellikle Mesarya ve Mağusa bölgesinde tarımsal alanlarla buluşturulacağı garantisi verilemedikçe Mağusa’dan başlayarak en verimli topraklarda apartmanlar görmeye devam edeceğiz.

Tarım alanlarının inşaata terk edilmesinin önüne geçilmemesiyle, her geçen yıl daha pahalı sebze yiyeceğimizi bilmeliyiz.

İklim koşullarının yer altı sularını minimize ettiği, kuyusunu derinleştirip komşusunun tarafına delik açarak onun suyunu kendine yönlendirenlere misilleme olarak komşunun da aynısını yapmaya devam etmesiyle, az kazanan tarım üreticisi kazancını bu kısır döngüde harcarken, her köşe su kuyusu doluyor. Ve bir kuyudan 1 saat su alınabileceği ortamda 4 kuyudan 15’er dakikalık su alınarak daha yüksek maliyete üretim yapıyoruz.

Ürettiğini satabilme koşullarını yitiren tarım emekçisi kendisine her zaman alternatif yaratır. Narenciyesi satılmayınca ya ürün çeşidini değiştirip günün popüler narenciye ürünüyle tür değiştirir, ya da ağaçların suyu kesilerek kurutulurdu.

Kuruyan ağaçlar, mangallarda kebaplarımızı tütsüler, tarlalar da sebze üretimi ya da nar türü ürünlerin üretiminde değerlendirildi.

Narenciye ülkesinin limon ithal eder duruma geldiği, sarı altını marketten 20 TL’ye yakın alacak kadar acınacak hale geldiğimiz bugün, buna bir de domates krizi eklendi.

Yılın her günü soframıza girer olan ve her öğünde vazgeçilmez tüketicisi haline geldiğimiz domates, mevsiminde yok. Ya da “yok” deniliyor.

Aşırı sıcakların ürün oluşumunda ciddi bir etken olduğunu kabul ediyorum ama Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Ercilasun’un KIBRIS Gazetesi’nde yayınlanan iddiasını ciddiye alıyor ve bakanlığın bu konunun üzerine gitmesini bekliyorum.

Bazı tüccarların aldıkları domatesi, piyasada azalma olacağını gördükleri için soğuk hava depolarında bekletmeleriyle domatesin 8 TL’ye kadar çıktığı öngörüsü, geçmişte örnekleri olduğundan bana inandırıcı geldi. Hem pahalılaşınca ürün pazara sürülüyor, hem de aynı tüccarlar ithalatın önünü açıyorlar. Yani daha fazla gelirin kapısı sonuna kadar açık kalıyor.

Bakanlık, domatesin soğuk hava depolarında uzun süre bekletilemeyeceği savının arkasına saklanmadan bu iddiayı ciddiye alarak ilgili depoları denetlemesini beklerdim ama kamuoyuna böyle bir sorumluluğun yerine getirildiği bilgisi düşmedi.

Hayvancılıkta tedbirlerin alınmaması piyasanın yüzde 40’ını kaçak etle doldururken, ithalatın zaruriliği tartışılıyor. Arjantin’den limon ithal ettiğimiz günleri yaşadık ve dönem dönem deneyimlediğimiz bir tecrübeyi domateste yine yaşıyoruz.

Birileri daha fazla kar elde etsin diye, planlama, denetleme ve sistemi oluşturması gereken devlet de razı olarak ya da olmayarak bunun zeminini meşrulaştırıyor.

Tüketici birçok alanda savunmasız, korumasız ve fahiş kâr düşkünlerinin mağduru olmasına tarımsal ürünler arasından yenilerinin eklenmemesi için gerekeli tedbirlerin alınmasını ümit ederek, korkumu yinelemek isterim.

Tarım arazilerini korumaz, onları ucuz suyla buluşturmaz, ülke ihtiyacının üzerindeki üretimlerin ihraç yolunu açmazsak, tarımsal üretim hem daha pahalıya mal olacak, hem de daha az üretileceği için daha da pahalıya sebze ve meyve tüketmeye mahkûm kalacağız.

illegal bahis - bahis siteleri - deneme bonusu veren siteler - canlı bahis - güvenilir bahis siteleri -

YORUM EKLE

banner12

banner1