banner2

Antalya'dan Kıbrıs'a çıkarma girişimi

1963 olayları sonrası Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi olmayacağını anlayan 150 kadar Kıbrıslı Türk Öğrenci, Kıbrıs’a çıkarma yapmak amacıyla kendi organizeleri sonucu Antalya macerasına atılırlar

Yazı dizimizle, Erenköy’e hangi koşullarda, neden çıkıldığı sorularına yanıt aradık.

Büyük çoğunluğu Türkiye’nin farklı illerinde üniversite eğitimi alan Kıbrıslı Türkler, İngiltere’de yaşayıp adadaki çatışmalı günlerde Kıbrıs’ta olmaları gerektiğine inananlar, hatta İngiliz ordusunda sözleşmeli askerken firar edip Kıbrıs’a ulaşmaya karar vermiş toplam 563 kişi Erenköy’e çıkmıştı.

Kayıklar ve botlarla Erenköy’e çıkan 563 kişinin kendiliğinden başlayan bir organizasyonla ada topraklarına vardıkları serüvenin ayrıntılarına indik.

Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi’nin önemli dönemeçlerinden olan Erenköy direnişinin tanıklarından Erenköy Mücahitler Derneği Başkanı Mustafa Arıkan ve yazı dizisi için seçilen konuların tanıklarıyla ile İngiltere, İstanbul ve Ankara’dan Erenköy’e uzanan yolculuklar, çatışmaların yoğunlaştığı gün, Ankara ile yazışmalar ve uçakların gelişi, bubi tuzağı olayları ve kader ölüm yanında Erenköy öncesi Antalya’dan Kıbrıs’a çıkarma girişimi ve Johnson mektubuyla vazgeçilen 1964 Harekatı’nı konuştuk.

Hiçbir kimsenin dürtüsü olmadan, Adadan haber alınamaması, hatta bazen gelen abartılı bilgilerin üzüntüsüyle, sanki bir koordinatör varmış gibi nasıl Kıbrıs’a nasıl gidilirinin uğraşına girdiler.

İlk hareketlilik İstanbul’da

Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 olaylarının ardından adayla iletişimi kesilen İstanbul’da okuyan üniversite gençliği, derslerinden çok Kıbrıs’a nasıl gideceklerini dert etmeye başlarlar.

Ne yapabileceklerini tartışmak için İstanbul Üniversitesi karşısında buluştukları kafe her geçen gün daha fazla Kıbrıslı Türkü konuk etmeye başlamıştı.

Sayıları artan öğrenciler, sokağa çıkma kararı alır ve önceleri üniversite dışında yürüyüş düzenlerler, ardından bu yürüyüşler Beyoğlu’na kadar yayılır.

Yapılan eylemler sonucu Türkiye yetkililerini harekete geçiremeyeceklerini gören İstanbul’da okuyan öğrenciler, güç birliğini oluşturmak için Ankara’ya gitmeye karar verirler.

O dönemin öğrenci liderlerinden olan Erdal Süreç, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmediği, edecek görüntüsü vermediği ve kendileri için adaya ulaşmalarının yolunun sağlanmadığı için Kıbrıs’a kendi başlarına çıkarma yapma kararı aldıklarını belirtir.

İstanbul ve Ankara’dan toplanan 150 kişilik bir grup Antalya’ya gitme ve oradan kurdukları bağlantılarla silah temin edip, kiralanan gemiyle Kıbrıs’a ulaşma planlarını yürürlüğe koyarlar.

İşlerin planlandığı gibi gitmediğini ve anlaşılan silahlar ve gemilerin gelmediğine dikkat çeken Erdal Süreç, bunun sebebinin Ankara seyahati sonrası ortaya çıktığının altını çizer.

Bir mağazadan silah ve mermi alarak limana ulaşıldı

Beklentileri olmadığı için kendi aralarında bir anlaşmazlık ve kargaşa yaşayan öğrencilerin Antalya merkeze varışı Erdal Süreç’in anılarında şöyle yer etti: “Moraller bozuk Antalya merkeze geldiğimizde bir kısım arkadaş limana doğru koşuşturdu. Yol üzerinde bulunan bir mağazadan silah ve mermi alındı. Parası ödenmeden mağazadan çıkılınca koşuşturma başladı. İçine mermi sürülen silahla havaya ateş de edilirken ortam daha da gerildi. Limana varıldığında bir gemi ele geçirilip içine doluştuk. Sahil Güvenlik liman çıkışını kapatmış, karşılıklı diyaloglar yaşanmaya başlanmış. Gemiye gelmeyen arkadaşlarla valiliğin anlaştığı haberi geldi. Kapatılan limandan çıkılamayacağını anlayınca gemi boşaltıldı.”

İstanbul’daki öğrenciler bezdirilmek için kar altında eğitime alındı

1963 olayları başladığı zaman iletişimsizliğin hat safhada olmasından dolayı Kıbrıs’a ulaşabilme adına Türkiye’de okuyan Kıbrıslı Türklerin örgütlenmeye başlayıp, Türkiye’deki öğrenci birlikleri vasıtasıyla hükümet yetkililerine ulaşmaya çalıştıklarını anlatan, Erenköy Mücahitlerinden Hasan Emirali, kendi yaşadıkları özelinde Antalya’ya giden süreci anlatırken özellikle İstanbul Üniversitesi’nin çok heyecanlı olduğu bir ortamda, üniversite karşısındaki meydanda devamlı toplanıp mitingler yapmaya başladıklarını aktarır.

Bu mitinglerden etkilenen hükümet İstanbul’daki öğrencileri kampa göndermesini bir taktik olarak değerlendiren Hasan Emirali, “kanımca sus payı olarak, bizi kampa gönderdiler. Sizi eğitime göndereceğiz, orada sizi eğitelim ve paraşütle sizi Kıbrıs’a gönderelim diye bir söylemle bizi bir gece iki grup olarak bir reo gelip aldı ve Trakya’da, tahminimce Keşan yöresinde bir askeri birliğe getirdiler. Orada kar altında 15 gün bize her türlü silah kullanma eğitimi verdiler. Tekrar okullarımıza ve yurtlarımıza döndük. Tabii herhangi bir şey olmadığından dolayı bu heyecan bizde daha da büyümeye başladı” şeklinde Türkiye yetkililerinin pes etmeleri için yaptığı girişimin işe yaramadığını belirtiyor.

Hatta sinemada devamlı milli ve savaş konularının işlendiği filmleri izleyerek, heyecanlarını daha da artırdıklarını kaydeden Emirali, devam ettikleri mitinglerden de sonuca varamayınca, yapılan toplantının ardından “Türkiye Cumhuriyeti müdahale edemiyor biz kendi imkanlarımızla müdahale edeceğiz. Yani Kıbrıs’a çıkıp ailelerimizin yanında savaşmaya çalışacağız” kararını aldıklarını ifade eder.

4 otobüsle Antalya’ya hareket

Herkes kendi gönlünden cebinde ne varsa hep bütün paraların ortaya dökülerek müthiş bir para bir para birikimi olduğunu ve oluşturulan komitenin çalışmaya başladığını belirten Hasan Emirali, Toplanan parayla otobüsler kiralandı, kumanyalar hazırlandı, şifrelerle bir gün ikindi vakti Kadıköy’de buluştuk. Otobüslere bindik ve Antalya’ya doğru yola çıktık. 1964’ün Şubat veya Mart aylarıydı. Yol boyu 4 otobüs yola devam ettik” şeklinde yola çıkışı aktardı.

Bir günlük yolculuğun ardından otobüsler Antalya’nın Kıbrıscık yöresine ulaştı. Antalya’nın 15-20 km uzağında plato ova gibi bir yerdi. Sabahleyin kumanyalar dağıtıldı. Orda alınan kahvaltının ardından beklemeye koyulurken, diğer taraftan da daha önce anlaştıkları kaçakçılarla gemiyi temin etme ve silah olayını halletmeye çalışıyorlardı.

Tam bu sırada üzerinde bayrak dalgalanan bir araç geliverdi. Bayraktan gelenin hükümet erkanı biri olduğu anlaşılabiliyordu.

O anı Hasan Emirali şöyle aktarıyor: Geldi durdu, “merhaba çocuklar, günaydın” dedi, “günaydın” dedik. “Hoş geldiniz” dedi, “Bugün Kıbrıs mitingi var” dedi. “Biz Kıbrıslı değiliz ki” dedim, “botanik öğrencileriz, burada ilmi araştırmaya geldik” dedim. “Yok” dedi, “gerçek o değil, gerçek budur” dedi. Ondan sonra bizde bir panik başladı, “yok sensin casus, yok benim casus”. İçimizde bir kaynaşma başladı ama yapacak bir şey yoktu”

Kıbrıslı Türk öğrenciler açısından süreç yolunda gitmiyordu. Gemiler gelmemiş, silahlar bulunmamıştı. Antalya’ya gitmeye karar verilir ve Kaymakamın davet ettiği Kıbrıs mitingine gidince, limandan gemi bulup Kıbrıs’a gelme fikri doğdu.

Dükkanların camları kırıldı

Hasan Emirali, “Biz Antalya’ya gittik. Antalya’nın meşhur ‘Burmalı Cami’ye indik. Orada limana gidip gemi bulup kaçırmayı düşündük. Limana doğru koşmaya başladık. Bu meyanda bazı arkadaşlar etraftaki dükkanlardan silah alma yönüne gittiler, dükkanların camlarını kırdılar ve birinin av tüfeğini aldılar. Birinde de gizli bir silah vardı. Kalavasonlu ya da Tatlısulu bir arkadaştı. Bütün öğrenciler gemide toplandık. İçimizde kaptanlar vardı. Bunlar makine bölümüne indiler gemiyi çalıştırıp kaçmaya çalıştık. Ama limanın önünde zincir vardı biz fark etmedik. Antalya’nın askeri komutanı geldi “Aman çocuklar yapmayın bu sizin işiniz değil, bizim işimiz” dedi. Bizi uyarmaya çalıştı. Av tüfeğini alan arkadaş ateş etti. Birine bir şey olsaydı başımıza büyük felaket gelecekti. Bu olaydan sonra biz daha da bölünmeye başladık. Birbirimizi suçlamaya başladı. Derken bize anons yaptılar. Bize, “Sizi biz Antalya’da ağırlayacağız, bütün otellerimiz emrinize amadedir. Yiyip için, dinlenin ve yıkanın. Rahatlayıp, okullarınıza dönün” dediler” şeklinde Antalya macerasının nasıl gelişip son bulduğunu ifade etti.

O gece otellerde misafir edilen öğrenciler ertesi sabah aynı meydanda toplandılar. Antalya Valiliği kiraladığı öğrencileri otobüslere yerleştirir, “Siz görevinizi yaptınız, bundan sonrası bizim işimizdir” diyerek, uğurlar.

Beklenmedik bu gelişme sonrası Antalya’dan ayrılan gençlerde 2 farklı düşünce doğurdu. Bir grup,“Direkt üniversiteye gidelim, okumaya devam edelim” derken, bir kısım ise “biz bu işin sonunu bırakmayacağız, Anıtkabir’e gideceğiz. Ankara’ya gideceğiz. Açlık grevi yapalım” diye görüş bildirdi.

Türk istihbaratının gölgesinde

Gizlilik içinde devam ettiği düşünülen yolculuğun her anından Türk istihbaratının haberdar olduğu hatta aralarında gizli polislerin bulunduğunu sonradan anlayacaklar.

Antalya’da bir gece kaldıktan sonra otobüslere bindirilerek Ankara’ya gönderildiklerini kaydeden Erdal Süreç, yolda acıkınca bir restoranda durup yemek yediklerini, ama kimsede yemeklerin ödeyecek para da bulunmadığını anımsatır. Otobüs şoförlerinin kasaya giderek bir şeyler söyleyerek sorunu hallettiğine dikkat çeken Erdal Süreç, o an otobüs şoförlerinin de sivil polis olduğu ve İstanbul’dan beri takip edildiklerini anladıklarını vurgular.

Hasan Emirali’nin anlattığına göre de, “Otobüslerde o zaman hostesler vardı. Hostesler güzel bayanlardan oluşurdu. Bazı arkadaşlar bir hostesi tavlamaya çalıştılar. Kart vermeye ve kart almaya çalıştılar. Ve tabii bu da çok ilginçtir, ileride bu bayan sivil polis olarak karşımıza çıktı.”

***

Haziran 1964’te Kıbrıs’a çıkarma yapacak Türk donanma gemilerine Kıbrıs’a vardıklarında rehberlik edecek 20 öğrenci mücahit, Taşucu’na gelir. Ancak, Johnson’un NATO silahıyla Kıbrıs’a çıkarma yapamazsınız mesajı verilen mektubuyla Türkiye geri adım atar

Bir mektupla Kıbrıs harekâtından geri dönüldü

Yaptıkları mitinglerle Türkiye’de kamuoyu oluşturmayı başaran öğrenciler, İnönü Hükümeti’nin Haziran 1964’te Kıbrıs’a düzenlemeyi planladığı harekata dahil edildiler.

Kıbrıs gitmek isteyen öğrencilerden 20 kişilik bir grup belirlenerek Zir Kampı’nda bir günlük eğitimden geçirilerek, Haziran 1964’te Kıbrıs’a yapılmak istenen çıkarmada kılavuz olarak kullanılacaklardı.

Tarihi olayı yaşayanlar arasında yer alan Erenköy Mücahitleri Derneği Başkanı Mustafa Arıkan, bir günlük eğitimin ardından bindikleri araçlarla bir buçuk günde Taşucu’na vardıklarında donanma gemilerinin sahile yakın demirlediğini görünce gidilecek köyün minarelerini görmüşlerdi.

Öğrenciler gemilere bindirildi, çıkarma tatbikatı gibi bir prova da yapılmıştı. 20 civarında Kıbrıslı Türk öğrencinin görevi, başlayacak çıkarma hareketinde askere kılavuzluk etmekti.

Ankara-Taşucu yolculuğunun nasıl geçtiği sorusuna yanıt veren Mustafa Arıkan, “Yaz olmasına rağmen Konya Ovası’ndan geçerken yaşadığım iki konu her aklıma geldiğinde halen beni etkilemektedir. Birincisi, sivil halk askeri araçlardakilere bir şeyler ikram için birbirleriyle yarış ediyorlardı. İkincisi ise arabanın içinde bayağı üşüdük” cevabını verdi.

Çıkarmanın nereye olacağını bilmeden yola koyuldular

Bu iki anı ışığında Anamur’a giderken Kıbrıs’ta nereye çıkılacağı bilinmiyor ve bunun merakı da tüm yolculuk süresince devam etmişti.

Nereye, nasıl bir çıkarma yapılacağından çok Kıbrıs’a gidecek olmanın heyecanı vardı. Kıbrıs’a gidip vatana yardımcı olmaktan başka bir şey düşünmediklerini ifade ediyor Erenköy mücahitleri.

Arıkan, “Taşucu’na varıldığında donanmayı görünce ne amaçla orada olduğumuzu anlamıştık. Kıbrıs’a gidileceği ve ne planlandığı bize anlatılırken, bizden kılavuzluk isteniyor. Sorumluluğumuz da artıyor, çünkü nereye çıkacağımızı bilmiyoruz ve çıkarma yapılacak yeri ne derece bilip bilmediğimizi de kestiremiyorduk. Hangi noktaya çıkılacağını bilinmiyordu. Ne söylenirse yapmaya hazırız cevabı veriyorduk” diyerek, Taşucu’nda kendileriyle kurulan ilk temas anını ve duygularını aktardı.

Bu çalışmalar devam ederken Haziran 1964’te Johnson mektubu ortaya çıktı. NATO silahıyla Kıbrıs’a çıkarma yapamazsınız mesajı verilen mektubun ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin, Taşucu üzerinden Kıbrıs’a çıkarma niyetinden geri adım atıldı.

Kıbrıslı Türk gençler ve askerler Toros Dağları’na götürüldü, 4 gün orda bekletildikten sonra Ankara’ya ulaştırıldı.

Anamur’dan tekrar Zir Kampı’na gidilip, oradan Ankara’da herkes normal yaşamına döndü. Bu 20 kişilik ekip Ankara’ya döndüğünde, son derece ketum davranıldı. Bazı şeyler bilinmesine rağmen konuşulmazdı. Herkes gitmeye şartlanmıştır, tek dertleri buydu. Arada kendi aramızda neler yapılabileceği konuşulurdu.

***

Londra’da yaşayan ve 1963 olaylarından sonra Kıbrıs’a gelip mücadeleye katılmak isteyenler için çok daha zor bir yolculuk süreci yaşandı

Lefkoşa yerine kendilerini Erenköy’de buldular

1963 olayları sonrası Kıbrıs’a gelme koşulları zorlaşmıştı. Londra’dan Kıbrıs’a gelmek isteyenler Kıbrıs Türk Cemiyeti’ne başvuruyorlardı.

Aralık olaylarından sonra Londra'da Kıbrıs Türk Cemiyeti bünyesinde Kıbrıs'a gönüllülerin gönderilmesi uygulamasında görevli olan eski bakanlardan Erdal Onurhan, gidecek olanların Ankara'ya trenle gitmelerinin öngörüldüğünü ve kendisinin başvuruları alıp, günü geldiğinde temasları kurmakla görevlendirildiğini belirtir.

Erdal Onurhan, Londra gönüllüleriyle birlikte kendisinin de Mayıs 1964'te Londra'dan ayrılıp Ankara'ya ve oradan da Erenköy'e vardıklarını aktarır.

Lefkoşa Havalimanı’nın Rumların kontrolünde olmasından dolayı can güvenliğinin bulunmadığını gören Zihni Halilhan diğer birçok Kıbrıslı Türk gibi, Kıbrıs’a başka yollardan nasıl gidebileceğini odaklanmıştı.

Londra’daki Kıbrıs Türk Cemiyeti lokaline giderek, sorumlu Erdal Onurhan ile tanışan Zihni Halilhan, Londra’dan trenle İstanbul, ardından da Ankara’ya gidip oradan da THY uçağıyla Kıbrıs’a gidip BM gözetiminden geçerek, güvenli bir şekilde adaya girebileceğini öngören bir gruba dahil oldu.

15 Ocak 1964’te 18 kişilik grubun Londra’dan başlayan zorlu tren yolculuğu 4 gün sonra İstanbul’da son buldu. Mustafa Akdeniz önderliğindeki Londra grubu İstanbul üzerinden Ankara’ya gitti. Orada Kıbrıs elçisiyle yapılan görüşmenin ardından Zir Kampı’nda eğitime alındı.

Londra’da 4 çocuğunu bırakıp geldi

Londra’da yaşayan veya öğrenci olan Kıbrıslı Türkler özellikle Kumsal katliamının fotoğraflarının yayınlandığı gazeteleri gördükten sonra bir örgütlenmeye gittiler.

Farklı grupsal örgütlenmelerden birinin başını çeken Fuat Efendi, köyü olan Aytotoro’ya gidip köyüne katkı verme adına Londra’da yaşayan köylülerini bularak onları da ikna eder. Hatta maddi gücü olmayanların Londra- Ankara tren biletlerini de keser.

Fuat Efendi, Kıbrıs’a gelme kararını nasıl aldığını şu ifadelerle anlatır: “Gazetede doktorun hanımı ve çocuklarının öldürüldüğünü gördüğümde çok kötü olmuştum. Ağlardım. Dedim hanıma, “Ben Kıbrıs’a gideceğim.” Hanım bana gidemeyeceğimi, 4 çocuğumu orada bırakamayacağımı söyledi.”

Kararından sonra cemiyete giderek o dönemin sorumlusu olan Erdal Onurhan’a müracaat eder. Erdal Onurhan’ın da içinde bulunduğu ilk kafileye dahil olduklarını anlatan Fuat Efendi, asker olduğu İngiliz Ordusu’ndan firar ederek Kıbrıs yolculuğuna başlar.

Londra’dan İstanbul’a ve sonrasında İstanbul’dan Ankara’ya trenle vardıklarında bir öğrenci yurduna yerleştirilen Londra’dan gelenler Zir Kampı’nda 1 aylık eğitime tabi tutuldular.

Ankara’da 1 ay eğitim aldıktan sonra çok dalgalı bir günde botlarla Erenköy’e vardıklarında ilginç bir tesadüfle karşılaşan Fuat Efendi’yi kayıktan omzuna alarak karaya çıkartan kişi konuşmasından onu tanıdı ve Fuat abi sen burada ne yapıyorsun diyerek suya attı.

YORUM EKLE

banner12

banner1