banner2

Değer bilmemek

Aslında değer bilmediğimiz gibi, değerlerimizin de yeterince farkında değiliz.
Doğal güzellikleri yanında tarihi dokusuyla eşsiz olan adamızı hem bizler yeterince tanımıyoruz, hem de turistlerin ziyaret edebilecekleri koşulları yaratamıyoruz.
Bıraktım müzesiz kentleri, açık hava müzesi olan Lefkoşa ve Mağusa gibi kentlerin değerini bilmediğimiz örneklere sık rastlar olduk.
Mağusa özelinden konuyu irdelediğimizde; kuruluşu M. Ö. 3. Yüzyıl’a dayanan kentin, eşsiz bir tarihi dokuya sahip olmasına rağmen bunların bakım, tanıtım ve ziyaretçiye açık olma konusunda zayıf kalıyoruz.
Mağusa Suriçi Derneği, uzun yıllardır bu yönde yaptığı çalışmalarla, devletin ve belediyenin eksik bıraktığı suriçinin haritasını çıkarttı. Bugün tüm tarihi eserler ve onların hikayesini öğrenmek isteyenlerin ulaşacağı kaynaklar yarattılar.
Son bir yıl içerisinde tarihi yerlere ziyaretler düzenleyen ve katılımcılara brifing verip, tarihi ve kültürel değerlerimizle ilgili farkındalık yaratan Her Daim Dostlar’ın etkinliklerinde hem Mağusa’yı ne kadar az tanıdığımızı hem de tarihi eserlerimizin ne kadar ilgisiz bırakıldığını anlıyorum.
Lefkoşa’dan sıyrılmayı başardığım günlerde Mağusa Suriçi Derneği’nin cumartesi günleri düzenlediği Mağusa Söyleşi’lerine katılmaya çalıştım. Kentin yaşayan tarihlerinden, hem kendi yaşanmışlıklarını hem de tarihi dokuyla ilgili anımsadıklarını dinledikçe Mağusa’nın ne kadar eşsiz bir kent olduğunu daha da kanıksadım.
Mağusalı birçok kişinin bile bilmediği bazı değerler var ki, özellikle Kertikli Hamam ve yeraltı kiliselerini buna örnek gösterebilirim. Hayran kaldığım bu eserlere toplu olarak buralara yaptığımız ziyaretlerde benim dışımda çoğunluğun haberdar olmadığını gözlemledim.
Okulların eğitim faaliyetlerine tarihi eserlerin, o eserlerin doğduğu dönemin de gözlem doğrultusunda anlatacağı çalışmalara ihtiyaç da kendini gösterdi.
Bugün Kantara Kalesi ile ilgili tüm anımsadıklarım ortaokul ve lise yıllarında oraya düzenlenen okul gezisindeki gözlemlerimden kalanlardır. O nedenle öğrenciyken öğrenilenlerin bugüne yansımasını biraz düşünerek herkes kendi deneyiminden bir şeyler bulabilir.
KIBRIS Gazetesi’nde dün fotoğraf konusu olarak verilen haberden, iki yeraltı kilisenin varlığı ne belediye ne de Eski Eserler Dairesi’nin umurunda değil görüntüsü veriyordu.
Her ikisine de giriş koşulları bakımsızlık ve temizlik yapılmamasından dolayı içler acısı bir durumda.
Hele, Aziz Fotini yer altı kilisesi uzaktan güzel görünüyor, etrafı çimli, kilisenin duvar dipleri çiçeklerle donatılmış –ki bunun sakıncalı olduğunu düşünüyorum- Ama kiliseye girmeyi denediğinizde bizi dikenli ve bel boyu kuru otlar karşılar. Onların arasından sıyrılıp kiliseye girdiğinizde, kilisenin damının temizlendiğini anlarsınız. Yeraltı kiliseleri, yer seviyesine yakın olan tavanlarından açılan pencerelerden ışık alırlar. Damda yapılan temizlik sırasında sökülen otların pencereden kilisenin içine atıldığını gördüğümde ne düşüneceğimi şaşırdım.
Tarihi eserlere nasıl sahip çıkabileceğimiz, bunların yönetimi, turizme etkisi, sosyal yaşama dahil olması ve ekonomiye katkılarının üzerine kafa yormamız gerek diye düşünüyorum.
Gerçi bu yönde yapılan çalışmalar da var. İçeriğini bilmiyorum ama, Kültürel Miras Teknik Komitesi de Mağusa’da yaptıkları restorasyon çalışması sonrası ilgisizliği görmüş olacaklar ki, rapor hazırlayarak suriçinin ayrı bir yönetime devredilmesini içeren bir rapor hazırlayıp yetkililere sundu.
Belki de ilk etapta bize düşen, bu raporu su yüzüne çıkartmak, içeriğini öğrenip tartışmak ve olgunlaşıp uygulamaya girmesine katkı sağlamaktır.
Kentlerin tarihi dokusunu yaşamın bir parçasına dönüştürmek için hepimize yapacak bir şeyler düşüyor, yeter ki isteyelim…

film izle - film izle

YORUM EKLE

banner12

banner1