banner2
banner34

BBC değerlendirdi: TL nasıl toparlar?

BBC değerlendirdi: TL nasıl toparlar?
banner45
banner46

 BBC'nin, haberine göre:

TL'nin Dolar karşısında değer kaybetmeye başlaması ile gözler yeniden ekonomistlere çevrildi. TL'nin neden değer kaybettiğini açıklamak zor değil aslında. Çünkü TL'nin değer kaybetmesine katkı verecek faktörlerin bir araya geldiği uzunca bir liste var elimizde.

Zor olan bu faktörlerin varlığına ve giderek uzayan kırılganlıklar listesine rağmen TL'nin bu zamana kadar değerli kalmasını açıklayabilmekti.

Bir para biriminin değer kaybetmesinin temelinde basit bir arz ve talep prensibi var.

Eğer bir ürünün arzı azalırsa fiyatı artar. Kıtlık, kuraklık dönemlerinde daha az mahsül alınması sonucu sebze ve meyve fiyatlarının artması gibi.

Benzer şekilde talep artarsa da fiyat artıyor. Diyelim ki kayısının COVID-19'a karşı bağışıklığı güçlendirdiğine dair bir araştırma yayınlansa bunun kayısı talebine ve fiyatlarına etkisini tahmin edebilirsiniz.

Dolar'ı da finansal bir ürün olarak düşündüğümüzde, Dolar'ın TL'ye karşı fiyatının artması ya Dolar arzının azalması ya da talebin artması ile ilgili.

Dolar arzı neden azalıyor?

COVID-19 krizi ile birlikte risk iştahının azalması gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına sebep oldu. O nedenle COVID-19 gibi önemli bir kriz döneminde tüm gelişmekte olan ülkelerle birlikte bizim para birimimizin de değer kaybetmesi kaçınılmazdı.

Ancak bu noktada salgın sürecinde uygulanmakta olan politikaların güvenilirliği kadar COVID-19 öncesinde birikmiş olan kırılganlıklar da sermaye çıkışlarının hızında belirleyici oldu.

Kırılganlık biriktirmiş ve uyguladıkları politikaların güvenilirliği daha az olan ülkeler ister istemez daha çok etkilendiler.

Ekonomik kırılganlıkların tam olarak ne zaman piyasa hareketine dönüşeceğini önceden kestirebilmek mümkün olmuyor.

Tıpkı fay hatlarının incelenip deprem olasılıklarının geniş bir bant aralığında değerlendirilmesi gibi biz ekonomistler de mevcut kırılganlıkları değerlendirip bunların gelecekte doğuracağı riskleri dillendiriyoruz.

Ancak depremin gününü vermek mümkün olmadığı gibi biz de gözlemlediğimiz kırılganlıkların ne zaman fiyatlara yansıyacağını söyleyemiyoruz.

Salgın döneminde hazırlıksız yakalanmak

Türkiye COVID-19 krizine iyi bir zamanda yakalanmadı. Normal şartlarda kriz dönemlerinde destekleyici politikalar uygulanması ve bu şekilde ekonomik dalgalanmaların önüne geçilmesi ideal olan uygulamadır.

Ancak Türkiye'nin 2017 sonrası dönemde yaklaşık üç yıl agresif bir şekilde ekonomiye destek verici politikalar uygulaması eldeki cephaneyi büyük ölçüde tüketmişti.

Bu durum COVID-19 dönemindeki mücadeleyi sınırlarken kırılganlıkları da artırdı. Bu kırılganlılar ise sermaye çıkışını hızlandırdı.

İlave olarak, COVID-19 bir taraftan risk iştahını azaltırken bir taraftan da normal şartlarda döviz girdisi sağladığımız ihracat ve turizm gibi kaynakları tıkamak sureti ile döviz arzını azalttı.

banner37
Dolar talebi neden artıyor?

2008 krizi sonrası global likiditenin bol olduğu dönemde özel sektörün dış borcunun hızla yükselmesine şahit olduk.

Nisan ayı itibari ile bir sene içerisinde ödenmesi gereken kısa vadeli dış borç stoku 164.5 milyar dolar oldu.

Dolayısıyla özel sektörün bir şekilde Dolar bulup borcunu çevirme gerekliliği Dolar talebini her zaman için aktif tutuyor.

Normal şartlarda kriz dönemlerinde merkez bankaları politika faizini düşürerek borçlanma maliyetini azaltır ve bu şekilde ekonominin çarklarının dönmesine destek verirler.

Ancak TL varlıklara ödenen politika faizinin düşmesi bu ürünlere olan talebi azaltarak Dolarizasyonu teşvik eder ve Dolar değer kazanır. İşte bu nedenle özellikle de dış borcun ve dolayısıyla döviz ihtiyacının yüksek olduğu ekonomilerde politika faizinin düşmesi ve düşeceğine dair sinyal verilmesi enflasyon beklentilerini artırdığı için döviz talebini artırır.

Bu noktada ekonomiyi canlı tutmak için uygulanan sıra dışı politikaların yan etkileri devreye girdi.

Rezervler satılarak TL desteklendi

2019 sonrası dönemde ekonomiyi desteklemek amacı ile politika faizi düşürülürken teoriye uygun olarak Dolar arzı azalmış, Dolar talebi ise artmıştı.

Bu durumun kur üzerideki olumsuz etkileri uzunca bir süre TCMB rezervleri satılarak giderildi.

Bunun üzerinde COVID-19 krizi patlak verince tahvil alımları ile ciddi şekilde TL arzının artması kur üzerindeki baskıları ve dolayısı ile rezerv satışlarını da artırdı.

Yani hem kur hem de faiz aynı anda kontrol edildi ama karşılığında döviz rezervleri tükendi.

Bugün gelinen noktada TCMB'nin swap hariç net rezervleri negatif seviyelerde olduğu gibi Dolar satışı yapan kamu bankalarının da açık pozisyonları finansal istikrarı tehdit etme sınırına gelmiş durumda.

TCMB bir sene içinde faizleri 1575 baz puan indirmiş olsa da bu durumun yarattığı ekonomik kırılganlıklar ile piyasa faizleri Haziran sonrası dönemde yükselişe geçti.

Bundan sonra ne olur?

Kurdaki gerginliğin devam etmesi uygulanan sıradışı politikaların terk edilmesi ile sonuçlandığında kurda yeni bir dengelenme sözkonusu olacaktır.

Eğer yapılan hatadan ders alınır ve daha şeffaf bir anlayışla geleneksel politikalara dönülürse "bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözünden teselli bulmaktan fazla yapabilecek birşey yok.

Bu noktada kuru daha makul seviyelere indirebilmek için TCMB'nin faiz artırımına gitmesi ve bu şekilde TL varlıkları tekrar cazip hale getirmeye çalışması sözkonusu olabilir.

Öte yandan ciddi bir krizin ortasında iken faiz artırımı ile ekonominin yavaşlatılması tercih edilmeyebilir.

Kaldı ki mevcut şartlarda faiz artırımı ile arzu edilen sermaye girişi de sağlanamayabilir. Bu durumda geriye kalan alternatif uluslararası bir kurumla yapılacak swap ya da daha uzun süreli bir anlaşma olabilir.

Güncelleme Tarihi: 06 Ağustos 2020, 16:27
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1