banner2
banner34

Kıbrıs’ta Artık 'İki Devletli' Model mi Konuşulmalı?

Birleşmiş Milletler’in ev sahipliğinde Kıbrıs için yeniden müzakerelere başlanması gündemdeyken Rumlar'la Türkler arasında nasıl çözüm sağlanacağı konusunda artık “federasyon” yerine “iki devletli” modeli tartışmak gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor.

Kıbrıs’ta Artık 'İki Devletli' Model mi Konuşulmalı?
banner45

Birleşmiş Milletler’in ev sahipliğinde Kıbrıs için yeniden müzakerelere başlanması gündemdeyken Rumlar'la Türkler arasında nasıl çözüm sağlanacağı konusunda artık “federasyon” yerine “iki devletli” modeli tartışmak gerektiği görüşü ağırlık kazanıyor.

Kıbrıs Adası’nda kalıcı barış sağlanması amacıyla çözüm konusunda yürütülen müzakereler zincirinde son halka, geçen yıl İsviçre’de Crans-Montana’da yaşanmıştı. Bu turlarda, 28 Haziran’da müzakere süreci, 6 Temmuz’da da taraflar arasında uzlaşma sağlanmaksızın görüşmeler sonlandırılmıştı. Kıbrıs Konferansı başlıklı masada, garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de bulunuyordu. O dönem BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi olan Espen Barth Eide’nın öncesinde adadaki iki taraf arasında uzlaşma sağlandığını açıkladığı, ancak bazı başlıklarda aslında tam olarak uzlaşılmamış olduğu İsviçre’de ortaya çıkmıştı.

BM Genel Sekreteri Antonie Guterres, “Ne yazık ki bir çözüm mümkün olmamıştır ve konferans bu uzun süreli soruna bir çözüm getiremeden kapanmıştır” açıklamasıyla hayal kırıklığını dillendirmişti. Ancak Guterres, yine de İsviçre sonrası çözüm arayışını devam ettirerek, Eide’nin yerine Kıbrıs Özel Temsilcisi olarak Elizabeth Spehar’ı görevlendirdi ve 14 Haziran’da Kıbrıs’ta nasıl ilerleme sağlanacağına ilişkin raporunu kamuoyuna açıkladı.

Guterres bu kez de, //www.uncyprustalks.org/report-of-the-secretary-general-on-his-mission-of-good-offices-in-cyprus-14-june-2018/ internet adresinden erişilebilecek raporundaki çerçevede, yeniden müzakerelere başlanmasını kurmayı hedefliyor. Son olarak Spehar, Kıbrıs’ta 26 Ekim’de, Türk tarafı lideri Mustafa Akıncı ve Rum tarafı lideri Nicos Anastasiades ile buluştu.

Peki Kıbrıs’ta uzun yıllardır amaçlandığı üzere “tek devlet çatısı altında federasyon” modeliyle Türkler ve Rumları birlikte yaşatabilmek mümkün mü? Guterres’in başlatmayı planladığı yeni müzakere sürecinde bir kez daha, bu soruya yanıt aranması öngörülüyor. Ancak konuyu yakından izleyen uzman isimler, Rumların “federatif” çözüm istemediğini veya Türk tarafına “eşit siyasi katılım hakkı” tanımak istemediğini vurguluyor.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü uzmanı Gözde Kılıç Yaşın ve Ankara'daki düşünce kuruluşu SİGMA uzmanı Yusuf Kanlı, BM’nin başlatacağı yeni müzakerenin de çözüm olamayacağında görüşbirliği içinde görünüyorlar. Her iki isim de artık Kıbrıs için “iki devletli” model üzerinde durulması gerektiğini paylaşıyor. Yaşın, bunun için Rum ve Türk taraflarında yapılacak referandum ile halka son kez hangi çözüm modelini desteklediklerini sormak gerektiğini söylüyor.

Yaşın, adada eğer “iki devletli” çözüm modelinde anlaşılırsa bunun Avrupa tarafında kabul göreceğini fakat İngiltere, ABD ve Rusya’nın buna taraftar olmadığı görüşünde. Kanlı ise, Avrupa’nın “kötü örnek” endişesiyle Kıbrıs’ta Türk devleti varlığını kabul etmeye hazır olmadığı düşüncesinde.

 

Müzakere masası en son neden devrilmişti?

Gözde Kılıç Yaşın, BM’nin Crans-Montana’da garantör ülkeleri de görüşme masasına davet etmesini yanlış bulduğunu ve bunun sadece Rum tarafınca amaçlanan müzakereleri “garantörlük” ve “güvenlik” başlıklarında tıkandı göstermek amacına hizmet ettiğini anlattı. Yaşın, “Türkiye aslında 5’li konferans talep ediyordu ama öncelikle adadaki iki taraf anlaştıktan sonra bunun olmasını istiyordu. Türkiye, bütün diğer konularda uzlaşı sağlandıktan sonra garantörlük ve güvenlik başlıkları için diğer garantörler Yunanistan ve İngiltere ile birlikte devreye girecekti. Ama olan neydi? Yönetim ve güç paylaşımı gibi birlikte yaşam konusunda taraflar hiçbir formülde anlaşma sağlayamamıştı. Buna rağmen müzakere süreci çoklu konferansa çevrilerek Türkiye masaya oturtuldu. İsviçre’de Türkiye’nin garantör ve güvenlik konusunu reddetmesi nedeniyle, uzlaşma sağlanamadığı görüntüsü oluşturuldu. Ama böyle olmadığının, BM Genel Sekreteri de dahil olmak üzere konuyu yakından takip eden herkes farkındaydı. Rumlar ve Türkler arasında uzlaşma sağlandığı veya sağlanabileceği iddiasındaki tüm raporlar yanlış çıktı” dedi.

Yaşın, “Şimdi ise KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın BM Genel Sekreteri Guterres’in son notları üzerinden müzakereye oturulabileceğini açıklaması nedeniyle, yeniden müzakere sürecine başlanması konusu konuşuluyor” görüşünü aktardı.

SİGMA kurucusu Yusuf Kanlı da, federasyon olasılığı görmediğini söyledi. Rum tarafınca siyasi paylaşım ve eşitlik kabul edilmeyeceği için bunun olmayacağı görüşünde olduğunu kaydeden Kanlı, ancak Kıbrıs Türk tarafında halen Mustafa Akıncı ve sol siyaset kesimince federasyon talebinde bulunulduğunu belirtti.

Rumlar'ın dünyaya, görüşmeleri garantörlük meselesi nedeniyle sona erdirmek zorunda kaldıkları mesajı verdiğini de belirten Kanlı, “Ama müzakerelerdeki esas çökme nedeni Kıbrıs Türkleri’nin siyasi eşitlik talebi ve bunun için de Bakanlar Kurulu’nda en az bir Kıbrıs Türkü Bakan’ın “evet” oyu şartı getirilmesi. Rumlar bunu hazmedemiyor. Hatta Anastasides’in, gayri resmi ortamlarda ‘Beş dakika bir Kıbrıs Türkü Cumhurbaşkanı göreceğime iki ayrı devlet olsun’ daha iyi dediği de biliniyor” diye konuştu.

Kanlı, şimdiyse BM’nin üç aylık yoğun bir müzakere süreci öngördüğünü hatırlattı. Kanlı, BM’nin, Crans Montana’nın ardından “Guterres Belgesi” olarak adlandırılan tespitleri ve bunlara ilaveten son rapordaki yeni ilkelerle, süratle bir çözüme gidilmesini istediğini dile getirdi. Kanlı, “BM’nin müzakere çerçevesi itibariyle lehimize, aleyhimize denilebilecek konular var. Ancak 90 günde bunlar çözülebilir mi bilmiyoruz” düşüncesini paylaştı.

banner37
Rumlar siyasi eşitlik talebine nasıl yaklaşıyor, Türkler ne istiyor?

Her iki uzman isim de artık Rum tarafınca siyasi eşitlikten yana tavır alınmayacağı gerçeğine göre hareket edilmesi görüşünü savunuyor.

Yaşın, “Geçtiğimiz haftalarda hazırlattığı rapor itibariyle Anastasiades, 1960 dönemine dönülemeyeceğini belirterek, yerel yönetimleri belirli açılardan güçlendirmeyi önerdiği ancak merkezi yönetimde ise çoğunluk esaslı karar alınacak bir sistemi öneriyor. Anastasiades, ancak bu sistemi, müzakere konusu olarak gördüklerini belirtiyor. Buna karşılık Akıncı da, bunun artık federasyon olmayacağını ve üniter devlet ya da iki devlet yapısı formülü olabileceğini söyledi” dedi.

Yaşın, eğer yeniden müzakerelere başlanırsa bir sonraki aşamada Rum tarafınca konuyu Türkiye odaklı hale getirerek, garantörlükten vazgeçilmesi ve Türk askerini adadan çekme taleplerinde bulunulabileceğini de belirtti. Yaşın, “Oysa Rumlar ile Türkler arasında anlaşma sağlanamadığı ortada. Anastasiades, Türklerin oy hakkının esas alacağı bir sistemi asla kabul etmediklerini söylüyor. Zaten geçmişte Makarios o devletten (o dönemki Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti) niye vazgeçmişti? Çünkü Türk kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın (o dönem Fazıl Küçük) veto yetkisi vardı ve Bakanlar Kurulu’nda da Türk bakanlarca belirli oranda ‘evet’ denildiği takdirde kararlar alınabiliyordu. Anastasiades’in de ‘Herkes nüfusu oranda konuşmalı, Türkler azınlık olarak kabul edilmeli’ şeklinde bir yaklaşımı var. Rumlar zaten birleşmek istemiyor. Türkler ile beraber yaşamak istemiyorlar diyordu” diye konuştu.

Yusuf Kanlı da, Rum tarafınca “gevşek federasyon” kurulmalı yönünde ifadeler kullanıldığını belirterek, “Rum tarafı, bu gevşek federasyonda etkin yönetim sağlanması adına Türk tarafına “iktidara etkin katılım ve siyasi eşitlik şartınızdan fedakarlık ediniz’ diyor. Yine Rum tarafı, ‘Türkiye’nin garantörlüğü sona ersin ve güvenlik sistemi NATO tarafından karşılansın’ görüşünü savunuyor. Oysa federasyon modeli olabilmesi için siyasi iktidar gerçek manada paylaşılmalı. Sayısal olarak azınlıktaki Türk kesimine, ülke yönetiminde söz hakkı verilmesi için en azından bir Bakan’ın ‘evet’ oyu şart ve yine Meclis’te de Türk milletvekillerinden en azından bir kısmının ‘evet’ oyu gerekiyor. Ama eğer bu şartlar olmazsa çoğunluk oyu, yani Rumlar yönetimi alıp götürecek. Rum tarafı bakış açısıyla federasyon olmaz. Türk tarafı açısından etkin katılım, siyasi eşitlik ve güvenlik şartları var. Kıbrıs Rumları, siyasi eşitliği ve güç paylaşımını kabul etmiyorlarsa ne koyarsanız koyun federal, konfederal, çözüm olması mümkün değil” dedi.

Gözde Kılıç Yaşın, ayrıca Türkler için Kıbrıs’ta “azınlık” şeklinde değerlendirme yapılamayacağını da vurguladı. Yaşın, “1959 ve 1960 antlaşmaları Türkleri azınlık değil kurucu ortak olarak tanımlıyor. Yunanistan’ın da Türkleri azınlık olarak kabul ettirmek için girişimleri oldu ama BM Genel Kurulu’nda böyle olmadığı Yunanistan’ın önergeleri reddedilerek altı çizilmiş oldu. Türkler sayıca az olsalar bile yönetime eşit katılma hakkına sahip. Dolayısıyla yeni devlet zemini de bu olmalı. Geçmişte yıkılan Kıbrıs Cumhuriyeti isimli devletin kurucu ortağı olan Türkler, o devlette yeniden yer alabilmek için siyasi katılım haklarından neden vazgeçsinler?” diye konuştu.

Asıl çözüm kapısı “iki devletli” model mi?

Yaşın, Elizabeht Spehar’in de ilk izlenim olarak müzakere sürecini başlatabilecek ve yönetebilecek uzlaşı noktasına gelinmediğini not ettiğini söyledi. Kıbrıs çözümünde varılabilecek en üst noktaya Kofi Annan’ın BM Genel Sekreterliği döneminde gelindiğini de belirten Yaşın, “Bu en üst nokta, Annan’ın hazırladığı çözüm planını referanduma sunmaktı. Zaten o referandum sonucu bu işi bitiren nokta olmalıydı. Keza o referandum da aynı zamanda ‘Türkler azınlık değildir’ görüşünü ortaya koyuyor. BM’nin o referandum ile Kıbrıs Türkleri’ni halk olarak tanıdığını ve kendi kaderini tayin etme hakkı verdiğini de görüyoruz. Bu Türklere BM eliyle verilmiş bir haktır. Dolayısıyla sonraki tüm müzakere süreçleri çökmüştür. Şimdiki BM Genel Sekreteri de aslında böyle olduğunu görüyor” dedi.

Yaşın, geriye “iki devletli” model ile devam edilmesi görüşü kalabileceğini ancak Kıbrıs’ta yeniden referandum yapılarak halklara nihai tercihlerini sormak gerektiğini de söyledi. Yaşın, “Referandum seçenekleri arasında ‘iki devletli’ model çerçevesinde Türk tarafının bağımsızlığını tanımak olmalı. Seçeneklerde yine konfederasyon, federasyon gibi tüm seçenekler bulunmalı. Hatta Türk tarafındaki referandumda seçenek olarak ‘Türkiye’yle birleşmek / Türkiye tarafınca ilhak edilmek’ düşüncesi de sorulmalı. Bundan sonraki müzakere adımına böylesi bir referandum düşüncesiyle gidilmeli” diye konuştu.

Yusuf Kanlı'ysa, mevcut sıkıntıları aşabilme yolunu “fiilen var olan iki devlet yapısını tanımak” olarak işaret etti. Kanlı, “İki devletli yapıda karar verilirse Kıbrıs Sorunu çözümü de kolay olacaktır. Müzakereler artık toprak düzenlenmesi, tazminatlar ve insan yerleşimi gibi tamamiyle insani boyuta taşınacaktır. Siyasi eşitlik, güvenlik, garantörlük gibi çetrefilli konular ikinci plana itilecektir. Bu aslında efektif de bir federasyon da olacaktır. Küçücük bir ada içerisinde iki devlet, eğer serbest dolaşım, mal edinme hakkı gibi özgürlükler olduğunda fiilen de federasyon olacaktır. Eski düşmanlıklar da olmayacaktır. Bunu yapabilmek için siyasi irade gerekiyor. Avrupa Birliği içerisinde iki Kıbrıs devleti olması çözüm olacaktır” dedi.

Kıbrıs’ta Türk devleti olasılığına kimler karşı çıkıyor?

Bu noktada Yusuf Kanlı’ya göre, AB içinde sıkıntı yaratmayacak olmasına rağmen iki devletli modele bazı Avrupa ülkelerince karşı çıkılıyor. Gözde Kılıç Yaşın’a göre ise; Kıbrıs’ta çözüm sağlanmasını ABD, Rusya gibi küresel güç aktörleri arzu etmiyor.

Kanlı, AB’nin Avrupa içerisinde iki devletli yapıya hazır olmadığını söyleyerek, “AB, Kıbrıs’ta iki devlet kurulmasının, Fransa ve İspanya’daki ayrılıkçı düşünceleri körükleyebileceği endişesini taşıyor. Avrupa’daki etnik veya kültürel topluluklarda ayrılıkçı yönde eğilimlerin tetiklenebileceğinden korkuluyor. Bu nedenle esasen karşı çıkılıyor. ‘Küçük adada iki devlet olur mu?’ meselesinin aslında, ‘Kıbrıs kötü örnek teşkil eder mi?’ sorusu var. Oysa Kıbrıs’ın kendi özel koşulları var. İspanya’nın Katalan bölgesine vesaire benzemez. 1960’lı yıllardan beri Kıbrıs Rumlarının adanın tümüne sahip olması kavgası nedeniyle Kıbrıs Türkleri insanca, özgürce yaşama ve varlıklarını korumaya çalışıyor. Bu eşitliğin tanınması kavgasıdır” dedi.

Kanlı, doğal enerji kaynakları meselesine de değinerek, “Exxon Mobil’in Kıbrıs’ta yapacağı doğalgaz ve petrol araştırmaları gibi konuları tek taraflı yürütmek için müzakerelere dönülmesi isteniyor. Rumlar, eski anayasa gereği Kıbrıs Türklerinin yüzde 30 hakkı olduğu kaynakları tek taraflı işletme çabalarına meşruiyet kazandırmak istiyor. Böylece Rumlar, ‘Kıbrıs Türklerinin hakkı vardır ama çözüm olduğunda onlara haklarını vereceğiz’ bahanesinin arkasına saklanıyorlar. Eğer araştırmalarda gaz ve petrol bulunursa Kıbrıs konusuna, yeni bir çıkmaz daha eklenecektir. Çözüm gecikmiştir ama yarın daha da zor olacaktır” diye konuştu.

Yaşın ise, “İki devletli formülü, İngiltere, ABD ve Rusya bölgesel çıkarları itibariyle istemeyecektir. AB ise, adanın tamamını kendi toprak parçası kabul ettiği için iki ayrı devlet formülünü kabul etmek durumunda kalacaktır. Diğer küresel aktörlerce Kıbrıs’ta bölünmüşlüğün, çözümsüzlüğün devamını isteniyor” dedi.

Kaynak:Amerikaninsesi

Güncelleme Tarihi: 29 Kasım 2018, 08:50
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1