banner2
banner34

Sıcak Yaz 1964 Erenköy

1963 olayları sonrası Zir Kampı’nda eğitim görenler önceleri uçakla Kıbrıs’a gönderildiklerinde adaya varışta havalimanında bu süreci deşifre etmeleriyle birlikte Kıbrıs’a nasıl ulaşılacağının formülü erken bulunarak, balıklı sandallarıyla Erenköy’e ulaşma yolu seçildi

Sıcak Yaz 1964 Erenköy
banner45
banner46

FİLİZİ 7 SİYASALLI ATTI… Örgütlenmenin filizi Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’nde atılmıştı. Erdil Nami ve Tolgay Ali Esat’ın dönemin büyükelçisi Mehmet Ertuğruloğlu’ndan getirdikleri Kıbrıs’ta bir cephe açılsın şeklindeki teklifi yaşı en büyük öğrenci olan Mehmet Ahmet’in odasında masaya yatırılır. Erdil Nami, Mehmet Ahmet, Tolgay Ali Esat, Kani Abdullah, Mustafa Ali Dede, Metin Münir ve Ergün Sever’in yaptıkları toplantıyla ilk adım atılmıştı.

 ZİR KAMPI DEŞİFRE EDİLİNCE ERENKÖY GÜNDEME GELDİ… 21 Aralık çatışmaları sonrası öğrencilerin biletleri kesilerek Kıbrıs’a gönderilmeye başlanmıştır. Ardından uçakla Kıbrıs’a gönderilecek öğrenciler Zir Kampı’nda eğitime alındıktan sonra Kıbrıs’a yollanmıştı. Londra’dan gelip eğitim aldıktan sonra Kıbrıs’a gidenler arasında, havaalanındaki sorgu sırasında Ankara’da eğitim aldıklarını itiraf etmeleriyle birlikte güvenlik gerekçesiyle bu uygulamadan vazgeçildi. Ve sonrasında Erenköy gündeme geldi.

ZİR KAMPI’NA GELEN BEREKETÇİLERDEN ERENKÖY SİNYALİ ALINMIŞTI… Uçakla Kıbrıs’a gitme planı suya düştükten sonra Kıbrıs’a nasıl ve nereden çıkılacağının kendilerine bildirilmediğini kaydeden Zihni Halilhan, yolculuğun Erenköy’e olacağının nasıl öğrenildiğini şöyle aktardı: “Ertesi gün kampa 3 kişi geldi. Erenköylü olan bu arkadaşların isimleri Vehbi Mahmutoğlu, Celal Mahmutoğlu, Fadıl Alirıza’ydı. Bizden ayrı duran bu arkadaşlar pek konuşmuyordu. Bize fazla bilgi vermeseler de nereye gideceğimizi anlamıştık”

   21 Aralık 1963 sonrası Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler, Türkiye ve İngiltere’de eğitim gören öğrenciler ve oralarda yaşayan Kıbrıslı Türk gençler için günler sancılı geçiyordu.

   Adada olup bitenleri takip eden gençler, Kıbrıs’a gelmenin yollarını arıyorlardı. Türkiye’de Kıbrıs Türk Kültür Cemiyeti, Londra’da da Türk Cemiyeti kanalıyla, fakültelerdeki öncü gençlerin aracılığıyla örgütlenmeye başlayan gençler, ilk iş olarak Türkiye hükümetini ikna edip desteğini almaları gerektiği bilinciyle hareket ettiler.

Türkiye hükümeti nasıl ikna edildi

   1963 olayları sonrası adada yaşananların varlığında Türkiye’de eğitime hiçbir şey olmamış gibi devam etmelerinin mümkün olmadığı için tüm illerde eğitim gören öğrencilerin iletişim içine girerek ne yapılabileceğini tartışmaya başladıklarını kaydeden Erdinç Gürçağ, Öğrencilerin hareketliliğindeki devamlılık nedeniyle Türkiye hükümetin bu talebe yanıt vermek zorunda kaldığı süreci şöyle dile getirdi:

   “Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana dâhil yüksek öğrenim gençliği bir araya geldik ve Kıbrıs’a çıkma arzusu dile getirilmişti. Bu, kesin tam bir birlik ve beraberlik içerisinde karara bağlanmıştır. Hatta o dönemde biz bir parça askerin hemen hareket geçmesini de istiyorduk, o sıralarda başbakan İsmet İnönü’ydü. Bu konuda Kızılay’da bir etkinlik bile düzenlemiştik. Sonra İnönü bizi kabul etmek istedi ve içimizden seçilecek bir heyeti hemen başbakanlıkta kabul edeceğini duyurdu ve gitmiştik. Tabii giden arkadaşlardı, ben heyetin içinde değildim. Bu arkadaşlara İsmet Paşa kesinlikle bu konuda ben de duyarlıyım ama bir nasihatim olsun sizlere. İnönü’nün ‘Biz Atatürk’le İstiklal Savaşı’nı verirken Çanakkale’den alın İstiklal Savaşı’na kadar bütün gençliği cephelerde kurtarma adına şehitler verdik. O günün şartları bunu gerektiriyordu diyor. Dolayısıyla 7’den 70’e hep birlikte bunun mücadelesinde olmuştur. Devlet işlerini yürütmek için kalem tutacak, yazı yazacak eleman arıyordu. O zaman şartlar bunu gerektiriyordu. Size ihtiyacımız var, siz gelecek için üniversiteli bir kaynaksınız, sabırlı olun, burada biz mutlak surette her gelişmeyi yakınen takip etmekteyiz, Hem siyasi hem de askeri çizgi olarak’ demesi öğrencileri tatmin etmemişti. Çünkü, bir taraftan anneler, babalar, kardeşler ve soydaşların Kıbrıs Türk halkının o anlarda Rum saldırılarından gelen o ölümler ve kayıplarla ilgili bilgiler devamıyla birlikte Paşa’nın bu sözlerine saygı duymakla birlikte rahat durmamız mümkün olmadı ve ısrarlı olduk. Kızılay’da etkinlik yaptık ve sonunda Paşa tamam dedi, sizi gönderelim dedi ve Ankara’nın Zir Kampı eğitimleri başladı”

Kıbrıs’ta bir cephe açmak lazımdı

   Kıbrıs Kültür Derneği kanalıyla süreci takip eden ve kendilerini haberdar eden öğrenci temsilcileri bulunduğunu söyleyen Erdinç Gürçağ, dernekten bu kadar kişi gelsin çağrısı yapılır ve peyder pey gönüllü öğrencilerin eğitime alındığını ifade etti.

   Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’nde dönem sonu sınavlarına hazırlanırken Erdil Nami ve Tolgay Ali Esat’ın dönemin büyükelçisi Mehmet Ertuğruloğlu’ndan getirdikleri haberle Erenköy sürecinin başlandığını kaydeden Ergün Server, Kıbrıs’ta bir cephe açılsın şeklindeki teklifi Mehmet Ahmet isimli yaşı daha büyük olan öğrencinin odasında toplanıp değerlendirdiklerini kaydetti.

   Erdil Nami, Mehmet Ahmet, Tolgay Ali Esat, Kani Abdullah, Mustafa Ali Dede, Metin Münir ve kendisinin ilk toplantıyı yaptıklarını kaydeden Ergün Sever, konuşmalarda hepsi gitmeye razı olduklarını ve kendisinin önerisiyle gidecek olanlara son sınıftan başlayarak daha küçük sınıflara doğru bir sıralama yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

Önce uçakla göndermeler başlamıştı

   1964 yılının başlarında Kıbrıs’a gitmek isteyen öğrencilerin uçak biletleri kesilerek Kıbrıs’a gönderilmeleri başlanmıştı.

21 Aralık 1963 sonrası başlayan toplumlararası çatışmalarla birlikte adaya gelmek için girişim başlatan gençler arasında yer alan Ömer Emiroğlu, uçak ile Kıbrıs’a Zir Kampı’nda eğitim almadan gönderilen bir grupla gelmişti.

   Limasol çatışmalarının olduğu dönemde 12 Şubat 1964 yılında Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin uçak biletlerini ödemesiyle Kıbrıs’a geldiklerini kaydeden Ömer Emiroğlu, Gaziveren çatışmalarının başlamasına denk gelen 19 Mart 1964’te TMT liderliğinin Türkiye’den gelen öğrencilerin geri gitmesi talimatıyla birlikte Türkiye’ye döndüğünü belirtti.

   Şubat 1964’te uçakla Kıbrıs’a gelenler arasında yer alan Mermet Erçikan ise, adaya ayak basar basmaz vardığı köyü Taşpınar’da yapacak bir şey olmadığını gördüklerini çünkü köyde sadece 2 piyade bulunduğunu belirtti.

Zir Kampı deşifre olunca Erenköy gündeme gelir

   Sonrası öğrenciler ve Londra’dan gelenlerin eğitime tabi tutulduktan sonra adaya uçakla gönderilmesine karar verilir.

   Zir Kampı’nda ilk eğitimi aldıktan sonra uçakla Kıbrıs’a gönderilen ilk grubun içinde sorgu sırasında eğitim aldıklarını itiraf etmelerin gazetelerde haber olmasının ardından bu girişim sekteye uğramış ve adaya gitmek isteyen öğrencilerin nasıl gönderileceğiyle ilgili yeni bir formül geliştirilmesi gerekiyordu.

   Böylelikle eğitimde bulunan grup ne uçakla Kıbrıs’a gönderiliyordu ne de geri dönmelerine gizlilik dolayısıyla izin verilmiyordu. Ancak komutanların eğitimlere devam edilmesini ve farklı bir metotla Kıbrıs’a ulaştırılacakları söylenince, uçakla Kıbrıs’a gönderileceği beklentisinde olan grupta yer alan Zihni Halilhan, uçakla Kıbrıs’a gitme planı suya düştükten sonra Kıbrıs’a nasıl ve nereden çıkılacağının kendilerine bildirilmediğini kaydetti.

   Günler geçerken gidilecek limanın anlaşılmaya başladığını ifade eden Zihni Halilhan, yolculuğun Erenköy’e olacağının nasıl öğrenildiğini şöyle aktardı: “Ertesi gün kampa 3 kişi geldi. Erenköylü olan bu arkadaşların isimleri Vehbi Mahmutoğlu, Celal Mahmutoğlu, Fadıl Alirıza’ydı. Bizden ayrı duran bu arkadaşlar pek konuşmuyordu. Bize fazla bilgi vermeseler de nereye gideceğimizi anlamıştık. O zaman Erenköy’e gideceğimizi anlamıştık”

   Şubat ayının başında Ankara Zir Kampı’na eğitime götürüldüklerinde Erenköy’e çıkacaklarını bilmediklerini, onlar için önemli olan herhangi bir yerden adaya çıkmak olduğunu belirten Ergün Sever, eğitime ikisi ODTÜ diğerleri ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden olan öğrencilerle birlikte İngiltere’den gelen öğrenci ve gönüllülerin bulunduğunu söyledi.

“Hazır olun” mesajı bekleniyordu

   Lefke’den zırhlı araçla götürüldüğü Lefkoşa’dan tekrar Ankara’ya döndüklerini anlatan Mehmet Erçikan, kendini Ankara’da “ne yapacağız” derdinin tartışıldığı bir ortamda buldu. Kendi fakültelerinin önde gelenlerinden Ahmet Teralı’nın “hazır olun gidiyoruz” müjdesiyle Paraşut Kule’ye koşuştuklarını ve kendilerini Zir Kampı’nda bulduklarını anımsayan Erenköy’e çıkan üçüncü grupta yer alan Mehmet Erçikan,” bir odaya götürdüler bizi bir yığın palaska, botlar, askeri elbiseler vardı. Bunlardan seçip giyeceksiniz dediler, kimisine büyük geldi kimisine küçük geldi öyle arkadaşlarla giyindik ve ondan sonra eğitime götürdüler bizi” şeklinde Zir Kampı ile ilgili ilk anılarını aktardı.

Sınavı unutup, sigarasını bile bırakıp koştu

   Gece, kütüphanede ertesi günkü sınava hazırlanırken tanımadığı sivil giyimli birinin yanına yanaşarak TMT’nin kullandığı mesajı söylemesiyle dışarı çağrılan Ertan Tatlıcıoğlu’nun aldığı mesaj Kıbrıs’a gitmek isteyenlerin 19 Mayıs Stadyumu yanındaki Paraşüt Kule önünde olması yönündeydi.

   Yarınki sınavı unutuveren, bırakın kitabı sigara ve çakmağını bile kütüphanede bırakarak iki dolmuş değiştirmekle belirtilen noktaya varan Ertan Tatlıcıoğlu, orada toplanan diğer Kıbrıslı gençlerle birlikte gelen askeri araca atlayarak bilmedikleri Zir Kampı’nın yolunu tuttular.

İstanbul’dan Ankara’ya öğrenci akını

   Ankara’da okuyan öğrenciler ve kalacak yerleri olmadığı için Londra’dan gelenler öncelikli olarak kamplara alınırken, ardından İstanbul’da bulunan öğrenciler de gruplar halinde Ankara’ya gelmeye başlar.

   İstanbul’da oluşturdukları ekiple Ankara’ya gelip kampa dahil olduklarını kaydeden Ertuğrul Hasipoğlu, kampa alınmadan önce büyükelçi Mehmet Ertuğruloğlu’ndan nereye ve nasıl çıkacaklarının öğrendiğini söyledi.

   Yedinci grup olarak Zir Kampı’nda en uzun süreli eğitim çalışması yapan grupta yer alan Ertuğrul Hasipoğlu, o günlerin Türkiye gündeminden dolayı Kıbrıs’a gönderilmelerinin 2 ay sürdüğünü ve bu dönem içinde eğitimlerini sürdürdüklerini kaydetti.

*********************************************************

Türkiye’de eğitim gören öğrenciler yanında İngiltere’de yüksek öğretime olan ve orada yaşayan Kıbrıslı Türk gençler de gruplar halinde Ankara’da eğitime gidip ardından Erenköye’e çıktılar

Londra’dan Erenköy’e uzanan yol

İLK ŞEHİT, KAFİLEYE LİDERLİK ETMİŞTİ… Londra’daki Türk Birliği bir örgütlenmeye gitmiş ve Kıbrıs’a gelmek isteyen Kıbrıslı Türklerin koordinasyonuyla ilgili ilk olarak Erdal Onurhan görevlendirilmişti.  Parası olmayanlara birliğin bilet temin etmesiyle Erenköy’deki ilk şehit Mustafa Akdeniz’in liderliğinde yorucu bir tren yolculuğunun ardından Kıbrıs’a ulaşabilme adına ilk olarak İstanbul’a gelirler.

   1961 yılında eğitim için Londra’ya giden Zihni Halilhan, 21 Aralık 1963 olaylarının ardında, Kıbrıs’ta olması gerektiği düşüncesiyle adaya gelmenin yollarını arayan gençlerden biriydi.

   O dönemdeki tek dertlerinin Kıbrıs’ta ailelerinin yanında bulunmak olduğunu belirten Halilhan, adaya gelişin en hızlı yolu olan uçak yolculuğunun havalimanının Rumların kontrolünde bulunmasından dolayı riskli olduğunu bildiği için Londra’daki Türk Birliği’ne başvurur.

   Londra’daki Türk Birliği bu yönde bir örgütlenmeye gitmiş ve Erdal Onurhan Kıbrıs’a gelmek isteyen Kıbrıslı Türklerin koordinasyonuyla görevliydi. Parası olmayanlara birliğin bilet temin etmesiyle Erenköy’deki ilk şehit Mustafa Akdeniz’in liderliğinde yorucu bir tren yolculuğunun ardından Kıbrıs’a ulaşabilme adına ilk olarak İstanbul’a gelirler.

   Londra’dan Kıbrıs’a ilk gelen kafileyi koordine etme görevini üstlenen Erdal Onurhan, daha sonra kendi kestiği biletle Ankara’ya yaptığı uçak yolculuğunun ardından Zir Kampı’nda 3 hafta taarruz (gece taarruzu dahil) ve keşif eğitiminin yanında havan, bazuka, el bombası, geri tepmesiz top kullanımı şeklinde eğitim aldıktan sonra 30 Haziran 1964’te Erenköy’e ulaşan grupta yer aldı.

   Zir Kampı’nın disiplin içinde yürütüldüğünü kaydeden Onurhan, “Alışık olmadığımız bambaşka bir dünya idi. Saatinde kalkılır, saatinde eğitim başlar ve saatinde yemek yenirdi. Eğitim süresinde herkes eşit olduğunu anlardı. Komutanlar da bize çok iyi davranırlardı. Orada herkes paylaşmayı ister istemez öğrenirdi” şeklinde o dönemki deneyimlerini aktardı.

   İstanbul’da paralarının yetersiz olduğundan dolayı oturma düzeneği olmayan uygunsuz koşullardaki tren yolculuğunun ardından Ankara’ya varan Kıbrıslı Türkler, büyükelçiliğe giderek ilk gece öğrenci yurtlarına yerleştirirler.

   Ertesi gün de üçerli dörderli gruplara ayrılıp farklı yerlerde bekledikten sonra gelen askeri araçlara binerek zir Kampı’na vararak bir aylık eğitim alırlar.

   Kıbrıs’a gelen ilk grupta yer alan Zihni Halilhan, Londra’dan kendilerinden önce Ankara’ya gelen bir grubun Zir’de eğitim aldıktan sonra uçakla Kıbrıs’a gönderildiğini anımsatarak kendilerinin de aynı yolla adaya ulaşıp ailelerine kavuşacakları düşüncesinde olduklarını kaydetti.

*********************************

Erenköy’e ilk yolculuk için denize açılan kötü bir sürprizle karşılaşmıştı. Su alan gemi batmak üzereydi ve komutan ve kaptanın sandalla gemiyi terk etmek üzere olduklarını gören öğrencilerden Erdil Nami silaha sarıldı ve bu girişimi durdurdu:

“Gemiden inmeye kalkanı vururum”

ÖLÜME TERK EDİLİYORLARDI… Kaptanın batmak üzere olan gemideki komutan Sadi’yi sandalla sahile çıkartma girişimi, öğrenciler arasında fark edilince, kendilerinin ölüme terk edilmek üzere olduğu tespitiyle, öğrenci mücahitler buna karşı çıktı. Gemicilikte deneyimi olan Londra’dan gelen Ali Yanık’ın tecrübesiyle olayın farkına varıp grup liderlerini uyarmasıyla silahını komutana döndüren Erdil Nami’nin, “eğer bu gemiden çıkmaya teşebbüs eden herkesi vururum” söylemiyle, kaptan ve komutan gemiden kaçmaktan vazgeçti.

KOMUTANIN SAKLADIĞI İÇKİSİ ÇALINDISabah verilen zeytin ve ekmeğin akşam acıktıklarında 24 saatlik besin olduğunu öğrenen öğrenciler etraftaki bahçelerden topladıklarıyla karınlarını doyuruyordu. Komutanın kaldığı oda olarak kullandığı harabeye sızarak onun ekmeği yiyecekleri ve içkisini alıp tükettiklerini kaydeden Sever,  ertesi günü sabah içtimada koklanarak içkisini kimin aldığını öğrenmeye çalışırken bir gencin öne çıkarak, “Komutanım eğitimde gerillalar her şartta karnını doyurmasını bilmelidir dediniz, gereğini yerine getirdik” cevabı verdiğini kaydetti.

   Zir Kampı’nda eğitim alan öğrencilerin uçakla Lefkoşa’ya ulaştırılmaları projesinden vazgeçilince, öğrencilerin Kıbrıs’a nasıl götürülecekleri formülünde bereketçilerin varlığı yol göstermişti.

   Madende çalışan köylüleri taşıyan araca Mersinaci’de pusu kurmasının ardından savunma ihtiyacı duyan Dilirga bölgesi köylüleri kendilerini savunabilecek hiçbir silahları bulunmadığından akıllara durgunluk veren bir maceraya soyundular.

   Kıbrıs tarihine adlarını bereketçiler olarak yazdıran bir grup genç, merkezi Türk idaresinin bilgi ve onayı dışında sandalla Anamur’a gidip silah istemeleri, oralardaki maceranın ardından sistematik bir biçimde adaya silah getirmeleri Erenköy’e öğrenci çıkartmasının yolunu açtı.

   Erenköy’e çıkan ilk ekibin Zir’deki eğitime 3 bereketçinin gelmesi bunun sinyali olmuştu.

Marşlar eşliğinde Zir’den Anamur’a yolculuk

   Uzun süreli eğitimin ardından bir gün izin verilmesiyle kaldıkları yerlere gidip eşyalarını birilerine teslim eden gençler, Kıbrıs’a ulaşmak için tekrar Zir Kampı’na dönerler.

   Sabah saat 03.00’de silahlar ve malzemelerle askeri araçlara doluşan ekip yağmurlu bir gecede yaklaşık 20 saatlik yolculuğun ardından Anamur’a ulaştı.

   Erenköy’e çıkan ilk ekipte yer alan Ergün Sever, Ankara’dan Anamur’a kadar olan yolculukta tüm yol boyunca “Mülkiye Marşı ve Deniz Deniz Akdeniz Marşı’nı okuduklarını bu nedenle soğuk ve yorucu bir yolculuk olmasına rağmen heyecanlarının dorukla olduğunu kaydetti.

   Zir’de başlayan uzun yolculuklarında Afyon ovasında bir gece uyuduktan sonra Anamur’a vardıklarını belirten Erdal Onurhan, haziran olmasına rağmen soğuk bir havada yapılan yolculuğun ardından vardıkları Anamur’da botlara binip Kıbrıs yolculuğunun başlaması için sahilde akşamı beklediklerini söyledi.

Batmak üzere olan gemideki gerilim

   Gece saat 23.00’te varılan Anamur’da sabah sahile yaklaşan balıkçı teknesine silah ve mühimmatları yükleyen mücahitler ilk yolculuklarında ölümden döndüler.

   Yolculuk başlarken su almaya başlayan tekne 3-4 saat sonra batma riski baş göstermişti. Suyu boşaltacak pompa da bulunamadığı için kova ve mataralarla su boşaltılırken, yavaş yavaş Anamur Limanı’na dönüldü.

Başarısızlıkla sonuçlanan ilk yolculukta yaşanan bir gerginlik Yarbay Sadi ile öğrenciler arasındaki ilk çatışmaya da sebep oldu

   Kaptanın batmak üzere olan gemideki komutan Sadi’yi sandalla sahile çıkartma girişimi, öğrenciler arasında fark edilince, kendilerinin ölüme terk edilmek üzere olduğu tespitiyle, öğrenci mücahitler buna karşı çıktı.

   Gemicilikte deneyimi olan Londra’dan gelen Ali Yanık’ın tecrübesiyle olayın farkına varıp grup liderlerini uyarmasıyla silahını komutana döndüren Erdil Nami’nin, “eğer bu gemiden çıkmaya teşebbüs eden herkesi   vururum” söylemiyle, kaptan ve komutan gemiden kaçmaktan vazgeçti.

   Gemi suyu boşaltıla boşaltıla Anamur’a dönünce mücahitler için uzun bir bekleme süresi başladığını aktaran ilk grupta yer alan Londra’dan gelen mücahitlerden Zihni Halilhan, büyük gizlilik içinde olunması gerektiği için 15 gün harabelerin üst tarafında saklanarak beklemeye konulan öğrenciler için aç susuz günler geçiyordu. Küçük bir ekmek parçası ile zeytin 2 hafta boyunca günlük beslenme malzemeleriydi.

Komutanın erzak ve içkisi çalınarak akşam yemeği oldu

   Anamur’a dönüşte herkes perişan olmuştu. Sırtlarında 30 kiloluk yüklerle Anamur dağlarında tatbikat yapan ve gizlilikten dolayı saklanıyorlardı.

   Sabah verilen zeytin ve ekmeğin akşam acıktıklarında 24 saatlik besin olduğunu öğrenen öğrenciler etraftaki bahçelerden topladıklarıyla karınlarını doyuruyordu. Komutanın kaldığı oda olarak kullandığı harabeye sızarak onun ekmeği yiyecekleri ve içkisini alıp tükettiklerini kaydeden Sever,  ertesi günü sabah içtimada koklanarak içkisini kimin aldığını öğrenmeye çalışırken bir gencin öne çıkarak, “Komutanım eğitimde gerillalar her şartta karnını doyurmasını bilmelidir dediniz, gereğini yerine getirdik” cevabı verdiğini kaydetti.

   Anamur’daki bekleme döneminde, komutanın gemiden kaçmaya yeltendiğini hisseden ve gemidekileri hareketlendiren kişi olan Ali Yanık bir sabah yüzünü yıkayıp gelirken, geç kaldığı için komutan tarafından azarlanmaya başlamıştı. Bu olayın tanığı olan Ergün Sever, komutanın tam vurmaya çalıştığı anda Ali Yanık’ın elindeki havluyla set bir şekilde komutanın yüzüne vurduğunu aktardı.

   Zir kampındaki Sami binbaşı heyet gemiye binene kadar eşlik etti.

******************************

Anamur’dan sonra komuta bereketçilerdeydi

   Erenköy’e ilk çıkanların yaşadığı kötü tecrübeden sonra transferler, balıkçı tekneleri yerine hücum botlarıyla yapılmaya başlanmıştır.

   Kendileriyle aynı grupta eski polis müdürlerinden olan ve 1963 olaylarında yaralanıp Türkiye’de tedaviye giden kemal Hıfsioğlu’nun da kendileriyle aynı grupta yer aldığını anlatan Erdinç Gürçağ, anlattığı bir olayla o dönemde bereketçilere verilen değere dikkat çekmişti. Gürçağ, Zir Kampı’nda eğitime katılan Kemal Hıfsioğlu’una komutanın verdiği direktifte, “Kemal bey, siz sadece karada olduğunuz sürece komutansınız, karadan denize mauna dediğimiz gemiye adım atıldığı itibaren komuta yetkisi Celal Bereketçi’dedir” demesiyle Anamur-Erenköy hattında komutanın her koşulda bereketçilerde olduğuna dikkat çeti.

Silah ve cepheler sırtlanarak botlarda oturuluyordu

   Kamptaki eğitimin ardından Erenköy’e çıkacaklarını Zir’de öğrendiğini belirten Ertan Tatlıcıoğlu’nun kamptan Erenköy’e olan yolculuk anıları şöyle:

   “Zir’de yaklaşık 2-3 haftalık arazi çatışmaları ve havan topu, roketatar kullanma eğitimi sonrası iki askeri reo ile yola çıkarak Konya üzerinden Anamuryum ( Anamur kalesi) sahiline geldik.

Kış nedeniyle deniz dalgalıydı. Gece tahminen 23.00 sıralarında sandallarla jandarma hücum botuna alındık. Merak ve heyecan doruktaydı. Silah ve cephaneler sırtımızda geminin karanlık bir kesiminde oturarak yol aldık. Aşırı sallanmaya rağmen kimseye bir sorun olmadı. Şafak sökmeden siren sesi bize hedefe ulaştığımızı bildirerek tahliye başladı.”

Tecrübe tuzağa düşmeyi engelledi

   Celal Bereketçi komutasında Erenköy’e doğru başlayan yolculuğun son evresinde yaşanan olağan dışı gelişmeyi Erdinç Gürçağ, “Biz o 20 kişiyi getirirken, bize sinyal veriyordu kendi kıyılarımız. Yani doğru yoldasınız gelin. Ama şimdi diyor burada duruyorum birkaç saat beklemek durumundayım. Belli ki Rum bizim sinyalimizi gördü ve çok karanlık olduğu için onların bize sinyal gönderip bizi üzerine çekmeye çalıştığına inanıyordum. Bu tuzak olabilir düşüncesinde olarak, Kemal bey tamam bekleyelim dedi. Hava ağarma noktasına geldiğinde. Çok doğru düşünmüştü, tuzakmış. Bu bizim istikametimizdir dedi ve çıktık kıyıya.” şeklinde aktardı.

“Sabırsızlıktan sahile kadar yüzdük”

   Erenköy’e çıkılacağının Zir’de kampa alınmadan önce öğrendiğini belirten Erdal Onurhan’ın botla yapılan yolculukla ilgili anımsadıkları şöyle:  “Akşam saatlerinde botlara girdik. Botlar küçük ve deniz dalgalı olduğu için çok arkadaşımızın midesi rahatsız oldu ve çıkarmaya başladılar. Benim nedense bir bağışıklığın var galiba. Mide bulantısı hissetmiyorum halen. Sahile yaklaşınca projektör menziline girdik. Güvertede hareket olmasın diye hareketsiz olduk. Bir kısım arkadaş aşağıya indi ama orası da kusmuklarla dolu imiş. Ben inmedim ama hareketsiz bir şekilde güverteye sıfır oldum.”

******************************

Erenköy’e varan her mücahidin farklı deneyimleri olurken değişmeyen tek gelenek gece camide uyuyup sabah komutanın gelen kafileye hitabı olmuştu

İspirto’nun tepkisi efsaneye dönüştü

ÖĞRENCİYİM DEDİ, KENDİNİ DENİZDE BULDU…   Erenköylülerin asker beklerken karşılarında öğrencileri görünce gösterdikler efsaneleşen tepkiyi anlatan Nasıroğlu, öğrencileri sandallardan alıp dışarı çıkaran bazı köylülerin, omzunda taşıdıklarının öğrenci olduğunu öğrenince kendilerini suya ilk atan kişinin İsmail Mehmet (İspirto) olduğunu kaydetti.

RUMCA, “HOŞ GELDİN YİĞİDİM” KORKUTTU…  Sandaldan onu alacak köylünün Rumca olarak “hoş geldin yiğidim” demesiyle panikten elini çektiğini anımsayan Erdinç Gürçağ, yanındakinin söze girerek, “aslanım korkma , işte bizim en büyük sorunlarımızdan biri burası Türk köyü ama Türkçe konuşamıyorlar” diye konuya açılık getirdiğini kaydetti.

   Erenköy’e yanaşan balıkçı teknesindekiler sandallarla sahile yanaştırılırken, köylülerin omzunda karaya kadar taşınıp sonra ilk gecelerini oradaki camide geçirirlerdi.

   Ertesi sabah komutan Yarbay Sadi’nin onlara hitabından sonra görev yerlerine dağılırlardı.

   Bereketçi köylülerden olan ve ilk seferde de balıkçı teknesinde rehberlik yapan Nevzat Nasıroğlu’nun Erenköy sahilindeki ilk gece anıları ilginçti.

   Köye gelen ilk öğrenci grubunu toplayıp onlara eğitim olarak tırnaklarını nasıl kesmeleri gerektiğini söylemesi, köylülerde “nasıl mücadele edeceğiz “endişesine yol açmıştı.

   Nasıroğlu, “Allah Allah, be Sadi biz berberlik mi yapacağız. Silah eğitimi isteriz tırnak kesme eğitimi değil” diye tepki gösterdim” diyerek ilk gün şokunu aktardı.

   Erenköylülerin asker beklerken karşılarında öğrencileri görünce gösterdikler efsaneleşen tepkiyi anlatan Nasıroğlu, öğrencileri sandallardan alıp dışarı çıkaran bazı köylülerin, omzunda taşıdıklarının öğrenci olduğunu öğrenince kendilerini suya ilk atan kişinin İsmail Mehmet (İspirto) olduğunu kaydetti.

   Erenköy’e gelen mücahitlerin buradan köylerine gidecekleri kanaatine sahip olduklarına dikkat çeken Nevzat Nasıroğlu, o nedenle ilk gelenlerin ciddi bir şaşkınlık içinde olduklarını kaydetti.

   Erenköy’e gideceklerini köye vardıklarında öğrendiğini kaydeden Ergün Sever, tek dertlerinin Kıbrıs’a ulaşmak olduğu için nereye varacaklarının önemli görülmediğini kaydetti.

Nereye gidildiği bilinmiyor, ama heyecan vardı

   Erenköye’e çıkan ikinci grupta yer alan Mermet Erçikan, kendilerinden önceki grubun batma tehlikesi geçirdiğinden habersiz ve nereye gideceklerini bilmeden ama huzur içinde Erenköy yolculuklarının başladığını söyledi.

   Erenköy’e çıkacaklarını tahmin etmelerine rağmen kendilerine söylenmediği için de sorgulamadıklarını kaydeden Mehmet Erçikan, “Botta gelirken sohbet falan olmadı. Herkes gergindi. Zaten silahlar elimizdeydi filmlerdeki gibi” şeklinde denizdeki yolculuk anında içinde bulundukları psikolojiyi aktardı.

Heyecandan sahile yüzerek ulaştı

   Erdal Onurhan, Erenköy’e varış ve ilk izlenimlerini şöyle aktardı:

   “Erenköy'e gece geç vakitlerde vardık. Bot sahile rampa edemediği için biraz açıkta dururdu. Bottan tahliye bir iki sandalla yapılırdı. Benim gibi bazı sabırsızlar denize atlayarak sahile kadar yüzdük. Önceden orda olanlar sahilde bizi bekliyordu. Tanıştık ve caminin avlusuna gittik. Geceyi orada geçirdik. Sabah olunca, basit bir kahvaltıdan sonra çevreyi tanımak için yürüyüşe çıktık. Tipik bir köy manzarası vardı. Toprağın pek cömert olmadığı belli idi. Yeşil azdı ve etrafta toz toprak bolca idi. Mansura’dan gelip köyün içinden geçerek batıya uzanan dar bir asfalt şeritten başka asfaltlanmış yüzey yok denecek kadar azdı. Bir kaç betonarme mekan dışında bildiğimiz ve aslında çok beğendiğim kerpiç evlerdeydi yaşam. Köy hayatını sevdiğim için ayrı bir keyif kaynağı oldu bu benim için”

Köylü, Rumca ile karşılayınca korktu

   Sandaldan onu alacak köylünün Rumca olarak “hoş geldin yiğidim” demesiyle panikten elini çektiğini anımsayan Gürçağ, yanındakinin söze girerek, “aslanım korkma, işte bizim en büyük sorunlarımızdan biri burası Türk köyü ama Türkçe konuşamıyorlar” diye konuya açılık getirdiğini kaydetti.

   Tamamen Türklerden oluşan bir köyün Türkçe konuşamamasının kendini çok üzdüğünün altını çizen Gürçağ, o dönemin tüm eğitim kadrolarını suçladığını kaydetti.

***************************

Köy hakli ve mücahitlerin istişaresiyle yönetiminden rahatsızlık duyulan Erenköy’deki yetkili komutan Yarbay Sadi, yayınlanan muhtıra sonrası Türkiye’ye gönderildi

Komuta isyan

BANA NE YAPACAKSINIZ… Köyde yaşanan tatsızlıkların ardından Tolgay Kaan, Ahmet Teralı, Kamil Nuri, Teoman Salahi, Ergün Aziz ve köylü mücahitlerden Fadıl Elmas komutanın yanına çıkarlar. Kamil Nuri, komutana “artık sizden ayrılmamız gerekir” sözüne karşı “bunu sizden ummazdım” yanıtını veren Yarbay Sadi, kendisine ne yapılacağını sordu. Bereketçilerin sandalıyla Türkiye’ye gönderileceği söylenince kabul etti.

RİSKLİ BİR ADIMDI, BUGÜN DE OLSA YAPARDIK… Riskli bir adım attıklarını, Sadi komutanın direnmesi ve Lefkoşa’dan destek çağrısı yapması durumunda gerginlik olabileceğini; ama, eğer böyle bir adım atarsa tüm foyasının da ortaya çıkacağını bildiği için isteklerine boyun eğdiğini kaydeden Hasipoğlu, mücahitlerin bu hareketinin ihtilal gibi olsa bile bu adımı atmaya mecbur kaldıklarını belirtirken, bugün bile bakıldığında o dönemde çok doğru bir adım attıklarının net olarak değerlendirdiklerini kaydetti.

SADİ KOMUTANI NASIROĞLU GÖTÜRDÜ… Öğrencilerin isyan sonrası kendisini çağırarak hazırlanmasını ve komutanı Türkiye’ye götüreceğinin söylenmesi üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Sadi komutanı sandalla götürdüklerini ve denizin ortasında Türk askerine teslim ettiklerini aktaran Nevzat Nasıroğlu, Sadi’nin gidişine köylülerinde katkı sağladığını çünkü onu sevmediklerinden dolayı kendisine destek verilmediğini söyledi

   Erenköy’e 31 mart 1964 tarihinde çıkan ilk grupta yer alan bölgenin komutanı olarak görevlendirilen Yarbay Sadi  Eninanç’ın çalkantılarla geçen Erenköy mücadelesi bir isyanla sonlandırılmıştı.

   Erenköy çıkartması sürecinde müdahil olmadığı izlenimi vermek isteyen Türkiye yönetimi, adaya hep Kıbrıslıları göndermişti. Türkiye’de okuyan üniversite öğrencileri ve İngiltere’den gelenlerle birlikte komutan olarak görevlendirilen Yarbay Sadi de Kıbrıs kökenli biriydi.

   Erenköy’de bulunan birçok mücahidin birebir sorun yaşadığı, ya da problemlere tanıklık ettiği Yarbay Sadi ile ilgili rahatsızlıkla günden güne katlanarak artarken köyün liderinin de desteğini alan bir grup öğrencinin hazırladığı muhtıraya boyun eğmek zorunda kalan yarbay Sadi, 20 Temmuz tarihinde köylü birinin yardımıyla, balıkçı teknesiyle Türkiye’ye döner.

   Daha Anamur’da iken öğrenci mücahitlerle problemler yaşamayan başlayan yarbayın yanlış kararları, bilgisizliği, uyguladığı şiddet, kendisine giden mücahitleri dinlememesi ve uygunsuz görülen hareketlerinin birikimiyle patlayan öğrenciler Erenköy köy komutanı Kaya Reis’in de desteğiyle giriştikleri isyan başarıya ulaşmıştır.

   Erenköy tarihinin önemli iki isyanından biri olan yarbay Sadi’nin gönderilmesi girişimi Erenköy’de en çetin çatışmalarının yaşandığı 7-8 Ağustos tarihindeki kaderin de belirleyicisi olmuştu.

   Londra’dan gelen genç bir mücahidin elinin kırılmasıyla sonuçlanan darp olayı sonrası Bozdağ’daki mücahitler AKSA kod adlı komutanları yarbay Sadi’nin görevine son verilmesi için girişimi başlatmışlardır.

   Erenköy mücahitlerinden Erdal Camgöz’ün “Kıbrıs’a İlk Çıkarma 1964 Ordaydım” isimli kitabında süreci şöyle aktarmıştır:

   “Naci Talat etrafına topladığı mücahitlere bu niyetlerinin eğer birlik olurlarsa başarılabileceğini söylemesiyle başlamıştır. Birlikte hareket kararı oybirliğiyle alındıktan sonra, başarılı olabilme şanslarını yükseltmek için köylülerin de desteğini almak gerektiğinden köy komutanı kaya Reis’e gidilir. Kaya Reis’in desteğinin alınmasıyla birlikte niyet tüm köyler ve tepelere iletilir. Açıkça destek vermekten kaçınanların sessiz kalmasıyla birlikte hazırlanan muhtıra 16 Temmuz 1964’te imzaya açılır”

Bana ne yapacaksınız?

   Köyde yaşanan bazı tatsızlıkların ardından köylülerin komutanın yanına çıkmasının ardından ortamın gerginliğini gören öğrenci liderleri yaptıkları toplantıda komutanı gönderme kararı alırken, Arslan Mengüç’ün kaleme aldığı “Anılarda Erenköy” kitabında Tolgay Kaan ve Kamil Nuri süreci anlatmışlardı.

   Kitapta aktarılanlara göre, Edip binbaşı bu hareketin bir isyan olduğunu belirterek bu sürece dahil olmak istemez ama yinede de mücahitlere yardımcı olur. Tolgay Kaan, Ahmet Teralı, Kamil Nuri, Teoman Salahi, Ergün Aziz ve köylü mücahitlerden Fadıl Elmas komutanın yanına çıkarlar. Kamil Nuri, komutana “artık sizden ayrılmamız gerekir” sözüne “bunu sizden ummazdım” yanıtını veren Yarbay Sadi, kendisine ne yapılacağını sordu. Bereketçilerin sandalıyla Türkiye’ye gönderileceği söylenince kabul etti.

Hasipoğlu: Riski göze alarak bu adımı attık

   Manga komutanlarının oturup değerlendirme yaptıklarında Sadi komutan ile yürümeyeceği kanaatine vardıklarını ve onu göndermeye karar verdiklerini kaydeden Ertuğrul Hasipoğlu, “telsizin başında olan Özalp bizimle birlikte hareket etti, telsize el koyduk. Komutana gidip, siz hastasınız diye mesaj çekelim, gelip sizi alsınlar. Mufsili’yi alıyoruz, geri çekiliyorsun, buralar tehlikeli ileri gidip mevzi kazalım diyoruz dinlemiyorsun kayıplar veriyoruz, gelen parayı adaletsiz kullanıyorsun, bunlar olurken artık seninle bu yolu yürümemiz mümkün değil. Direnirseniz, sizi görevden aldığımızı Ankara’ya bildireceğiz. Bu da sizin geleceğiniz açısından iyi olmayacaktır. Tamam dedi ve istediğimiz doğrultusunda mesajı çekti ve ertesi günü hemen aldılar” diyerek isyanın kritik anını anlattı.

   Riskli bir adım attıklarını, Sadi komutanın direnmesi ve Lefkoşa’dan destek çağrısı yapması durumunda gerginlik olabileceğini; ama, eğer böyle bir adım atarsa tüm foyasının da ortaya çıkacağını bildiği için isteklerine boyun eğdiğini kaydeden Hasipoğlu, mücahitlerin bu hareketinin ihtilal gibi olsa bile bu adımı atmaya mecbur kaldıklarını belirtirken, bugün bile bakıldığında o dönemde çok doğru bir adım attıklarının net olarak değerlendirdiklerini kaydetti.

   Bazı manga komutanları haberleşip gönderilmesine karar verilirken uzakta olmasından dolayı süreçle ilgili bilgilendirildikleri ama eyleme Erenköy dışında bulunduğundan dolayı müdahil olmadığını kaydeden manga komutanlarından Kemal Altınkaya, Köylüler ve mücahitler yönetimsel beceri konusunda olumsuz bir izlenim bıraktığı için Sadi’nin gönderilmesi için hazırlanan muhtıraya imza koyduğunu kaydetti

24 saat süre verildi

   Verilen muhtıra sonrası yarbay ile diyalog yolunu kapatan öğrenciler, komutanlarına Erenköy’den ayrılması için 24 saat süre verirler.

   Ertesi günü köylü birinin balıkçı teknesiyle Türkiye’ye dönen yarbay Sadi’nin yardımcısı olan binbaşı Edip de emir komutayı yürütemeyeceği endişesiyle aynı sandalda dönerler.

   İki komutanın Erenköy’den ayrılmasından sonra emir komuta yine Kıbrıslı bir subay olan Ali Fikret Atun üstlenir.

   Ardından 1 Ağustos’ta Rauf Denktaş ile birlikte Erenköy’e çıkan TMT’nin ilk bayraktarı Rıza Vuruşkan görev komutayı devralır.

İsyan öncesi Ankara ile temas kurulmadı

   Erenköy’de telsiz sorumlularından biri olarak görev yapan Zihni Halilhan, isyandan önce öğrencilerin Genelkurmay’a ulaşmadığını belirtti. Ancak, muhtıra verildikten sonra Sadi Yarbay’ın Ankara ve Lefkoşa’ya yaşananları bildirdiğini ve Ankara’dan talimat geldikten sonra öğrencilerin talebi doğrultusunda Erenköy’den ayrıldığını açıkladı.

   Ankara’daki Kıbrıs işlerinden sorumlu istihbarat birimiyle telsiz temaslarının olduğunu söyleyen Halilhan, talimatın içeriğinde nasıl bir yöntemle gidileceğinin de var olduğunu belirtti.

Sadi’yi götürme görevi Nevzat Nasıroğlu’na kaldı

   Öğrencilerin isyan sonrası kendisini çağırdığını, hazırlanmasını ve komutanı Türkiye’ye götüreceğinin söylenmesi üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Sadi komutanı sandalla götürdüklerini ve denizin ortasında Türk askerine teslim ettiklerini aktaran Nevzat Nasıroğlu, Sadi’nin gidişine köylülerinde katkı sağladığını çünkü onu sevmediklerinden dolayı kendisine destek verilmediğini söyledi

Yetki Ali Fikret Atun’a kaldı

   Yarbay Sadi’nin gönderilmesi girişiminin Eyüp binbaşı ve üsteğmen Ali Fikret Atun’un da Erenköy’de bulunmasının da fırsat bilindiği görüşünde olan Erdal Onurhan, bu hareketin başarılı olmasını önceden onay alınmış olma olasılığına bağladı.

   Yarbay Sadi’nin ayrılmasının ardından, 1 ağustos’ta Rıza Vuruşkan gelene kadar sevk ve komutayı üsteğmen Ali Fikret Atun üstlenmişti.

​   Rıza Vuruşkan’ın gelişinden sonra bir hafta olmadan çatışmaların patlak verdiğini anımsatan Onurhan, “Vuruşkan, ilk hafta uyumadan tüm sınırı dolaşarak mevzi ve irtibat hendekleri yapılması talimatını verdi. Bu da ve dirayetli komutası Rumların Erenköy'e saldırmaları sırasında daha fazla zayiat vermemizi önledi.” şeklinde Vuruşkan’ın önemine vurgu yaptı.

Muhtıranın tam metni

   Öğrenciler tarafından hazırlanan ve 57 kişinin imza koyduğu 16 Temmuz’da yarbaya teslim edilen muhtıranın tam metni ise şöyle:

   “Biz Anavatan’da verdiğimiz kutsal yemini yerine getirmek için herşeyini feda etmeye hazır olan Türk gençleri olan,  biz gayri insani muamelelere tabi tutan ve ahlâk dışı sosyal münasebetler kuran Yarbay Sadi’nin emirlerini bu günden itibaren kal’e almamaya ve bu geçici devre içinde Binbaşı Edip’in emirlerine uymaya karar verdik.

   Bu müessif kararı almaya mecbur kaldık. Çünkü Yarbay Sadi geçen dört aylık devrede böyle asil ve şerefli bir misyona başkanlık yapamayacak bir asker ve insan olduğunu bize her vesile ile ispat etti.

   Bu kararımızı hiçbir haksız tahrikin veya bir suiniyetin tesiriyle almadık; tek gayemiz vatana hizmettir. Haklı olduğumuzu ispat edecek her türlü maddi deliller elimizde mevcut ve açıklamaya her zaman hazırdır.

Saygılarımızla”

Muhtıraya imza koyanlar

Naci Talat

Metin Çatan

Hasan Çavuş

Erdal Ahmet

Mustafa Özgür

Raif D....

Erdal Teyfik

Saydam Muhittin

Gölemen Daniş

Ahmet Hasan

Mustafa Ertuğrul

Özdemir Ramadan

Salahi Ahmet

İlkay Çalık

Kadri Osman

Tansu Yeşilada

Hüseyin Mehmet

Özer Hasan

Caner Kadir

Salahi Ahmet

Hüseyin M. Celal

Mehmet N. Ahmet

Ali Süleyman

Süleyman Ali

Hasan Kavuk

Süleyman Ali

İsmet Cemal

Raif  Sü....

Derviş Çobanoğlu

Özkan Hasan

Enver Osman

Hasan Yüksel

Kemal altınkaya

Doğan Yusuf

Hasan Mehmet

Orhan Nazım

Hüseyin Emir Ali

Ethan Halil

İbrahim Hüseyin

Mustafa Nazif

Hüseyin Yaşar Emin

Kemal Çelik

Bekir Muzaffer

Günay Caymaz

Necol? Mustafa

Hüdaverdi Osman

İlter Berberoğlu

M. Salih Kadir

Ertuğrul Mehmet

Hilmi Hasan

Hüseyin Mustafa

Ali Toker

Fevait Ali

Mehmet Ali

İbrahinm Niyazi

A. Aziz Hüseyin

Tuncer Arif

****************

Çıkarılan bir isyan sonrası Erenköy’den gönderilen Yarbay Sadi’nin görevden uzaklaştırılmasıyla ilgili konuşan mücahitler ve köylülerin değerlendirmesi birbirine yakındı:

“Bu koşunun beygiri değildi”

GENEL BİR HOŞNUTSUZLUK VARDI… Erenköy bölgesinin emir komutasını yürütecek yeterlilikte görülmeyen Yarbay Sadi için mücahitler ve köylüler, “Bu görevin layığı değildi” , “Yanlış adam, yanlış görevdeydi”, “Boş adamdı”  şeklinde değerlendirildi. Öğrenci mücahitlerin kendi düşünce ve rasyonel bilgilerine göre, mevziler hazırladıklarını belirten Onurhan, genel hoşnutsuzluğun kendi aralarındaki sohbetlerin sürekli konusu olduğunu kaydetti.

MEVZİ ÖNERENİ TUTUKLAMA KARARI VERDİ… Mali Tepesi’nde inceleme yaptıklarında mevzilerin konumunun iyi olmadığını, hatta bazılarının görüş mesafesinin 15 metreyi geçmediğini tespit ettiklerini dile getiren Ergün Sever, bunun üzerine bir çalışma yapıp komutana sunduklarında, komutanın, “Er, komutana akıl veremez diyerek ‘tutuklayın getirin’ emri verdiğini kaydetti

   Anamur’dan başlayan birçok hoşnutsuzluğun mimarı olarak görülen Erenköy’ün komutanı Yarbay Sadi’nin emirlerinin artık dinlenmeyeceği şeklinde başlatılan ve Genelkurmay tarafından da kabul edilen isyana gelen süreçte birçok gelişme yaşandı.

   Sadi’nin bir kusur işlediğinde bile sorumluluğu üzerine alacağına suçu mücahitlere atması mücahitlerin genel rahatsızlıklar arasında sayıldı.

    Yarbay Sadi’nin daha ilk günden itibaren davranış biçimleriyle sorun olduğunu ama yine de Kıbrıs asıllı biri  olduğu için Anamur’da ve yolculuk esnasında yaptıklarının üzerinde durulmadığına dikkat çeken Ergün Sever, ancak Sadi komutanın Erenköy’de çok sayıda hoşnutsuzluk yaratan hareketinin ardı ardına gelmesiyle bardağın taştığına vurgu yaptı.

    Erenköy’de bulunduğu dönemde ilk zamanlar karargahta komutanın yanında görev alan Ömer Emiroğlu, Erenköy’e çıktığında en dikkat edici noktanın disiplinin zayıflığı ve grupların kendi başlarına hareket ettiği olduğunun altını çizdi.

“Bu koşunun beygiri değildi”

   “Askerlikte komutanlık çok önemlidir, verdiğin kararların isabetli olması ve onları riayetle uygulanması gerekirdi, maalesef bizim komutanımız öyle değildir” şeklinde Yarbay Sadi’yi değerlendiren Ertuğrul Hasipoğlu, “açıkçası bu koşunun beygiri değildi” değerlendirmesinde bulundu.

   Her türlü hatası ve yanlışına rağmen eşi ve çocuğunu bırakarak Kıbrıslı olarak bir şey yapabilmek için Erenköy’e gelme görevini kabul etmesini taktir ettiğini kaydeden Altınkaya, “ama bu görevin layığı değildi” dedi.

   Özkul Beşir ise Yarbay Sadi ile ilgili değerlendirmesini bir cümlede özetledi: “Yanlış adam, yanlış görevdeydi”

   Komutanın son yaptığı ters durum ise, kendisini uygunsuz gören bir askeri, kolunu kıracak şekilde dövmesi olduğunu anımsatan Mehmet Erçikan,  “savaşa gelmiş insanlara doğru düzgün davranması lazımdı” diye rahatsızlığını ifade etti

   “Beni severdi. Ama Sadi boş adamdı” değerlendirmesini yapan Nevzat Nasıroğlu, Sadi yarbayın, iyi bir komutan olmamasına rağmen iyi niyetli olduğunu ve Erenköy’e gönüllü geldiğini anımsatan Nasıroğlu, günahtır, biraz daha öldüreceklerdi kendisini” dedi.

   Yarbay Sadi’nin teşkilatlanma ve savunma stratejilerinden ne kadar uzak olduğunu bir örnekle dile getiren Kemal Altınkaya, “Bir oda içinde bazukayı ateş etmek istedi. Bazukanın arkadan tepen bir silah olduğunu ve oda içinde kullanılamayacağını bilmeyecek kadar bu konulardan uzaktı” dedi.

Sohbetlerin sürekli konusu: Sadi’den hoşnutsuzluk

   Erenköy’e vardıklarında kendilerinden önce gidenlerin komutanın yetersiz olduğu, savunma konusunda bilgisi bulunmadığı, çoğu noktada mevzi ve irtibat hendeklerinin olmadığının hep konuşulduğunu anımsatan Erdal Onurhan’ın hatırladıkları Sadi komutanla ilgili sorunun ne kadar erken başladığı izlenimi veriyor.

    Öğrenci mücahitlerin kendi düşünce ve rasyonel bilgilerine göre, mevziler hazırladıklarını belirten Onurhan, genel hoşnutsuzluğun kendi aralarındaki sohbetlerin sürekli konusu olduğunu kaydetti.

Mevzi önerisi sundu, tutuklanması için emir çıktı

   Bozdağ’dan Mansura’ya geçtiklerinde nöbet tutukları Mali Tepesi’nde inceleme yaptıklarında mevzilerin konumunun iyi olmadığını, hatta bazılarının görüş mesafesinin 15 metreyi geçmediğini tespit ettiklerini dile getiren Ergün Sever, bunun üzerine yaptıkları girişim ve yaşananları şöyle anlattı:  “Bir kroki yaparak mevcut mevzilerin konumu ve görüş mesafelerini çizip yanlarına da alternatif mevziler önerdik. Bu mevzilerin de nerelere yapılırsa görüş mesafesinin ne olabileceğini belirten bir rapor hazırladık. Komutana ilettik. “Er, komutana akıl veremez diyerek ‘tutuklayın getirin’ emrini verdi. Arkadaşlar yolu kesti, beni tutuklamaya gelenleri köye sokmadılar.”

Bu olayın ardından komutanın kendilerini bölgenin en uç noktası olan Bayrak Tepe’ye gönderdiğini belirten Ergün Sever, adeta sürgün edildiklerini kaydetti.

Kendini Atatürk zannediyordu

   Erenköy mücahitleriyle yapılan söyleşide hep Sadi komutanın kendini Atatürk’e benzettiği, hatta Atatürk’ün bir kayıkla Samsun’a çıkması gibi kendinin Erenköy’e çıkışını eşleştirerek verilen mücadelenin de aynı olduğunu sık söylemesi hafızalardan silinmedi.

   Kemal Altınkaya, kendi ensesini Atatürk’e benzeten Sadi komutanın, Erenköy’de bulunurken “Atatürk gibi bir istiklal savaşı verdiği hissinde olduğu ve bunu etrafına yansıttığını belirtti.

   Erenköy olayları sonrası Ankara’da Sadi komutanın evine giderek ziyaret ettiğini anımsatan Nevzat Nasıroğlu, o ziyarette bile kendini Atatürk’e benzetmesinin devam ettiğini kaydetti.

Mektupla hayali deşifre oldu

   Bardağı taşıran damla olarak Yarbay Sadi’nin bayraktarlığa gönderdiği mektubu gören Kemal Altınkaya, bu mektubun Rumlar tarafından ele geçirilip deşifre olunmasının kabul edilir görülmediğini kaydetti.

   Söz konusu mektupta, Yarbay Sadi, Erenköy’den yola çıkarak Yeşilırmak üzerinden Lefke’ye kadar olan bölgeye harekat düzenleyerek bölgenin ele geçirilmesi planı yazılmaktaydı.

   Sadi yarbayın, Lefke ile bir gün kurduğu irtibatta “arılarım artık sabırsızlanıyor, bir an önce oğullar kavuşsun” şeklinde mesaj göndererek Lefke’ye doğru hücuma geçme hevesi taşıdığını anımsayan Ömer Emiroğlu, o dönemde hiçbir eğitim yapılmadan bunun nasıl başarılabileceğini sorguladıklarını kaydetti.

5 liraları çıkarıp şov yaptı, köylü evire çevire dövdü

    Bazı köylülerin komutanın zayıf yanlarından faydalanma yoluna gittiklerini belirten Ömer Emiroğlu bu yöndeki bir örneği şöyle dile getirdi: “Cami genelde toplanma ve buluşma yerimiz konumundaydı da. Köylü biri bir gün gelmiş ve “sizde para ne arar” diyerek, cebinden bir deste 5 liralık çıkarttı. O devirde 5 lira çok değerli bir paraydı. Bu paranın komutanın zayıf noktasının suiistimal edilmesi sonucu elde edildiği ortadaydı. O devirde köyde paranın olmadığını düşünürsek, bu hareket duyumlarımızı doğrulamıştır”

   Bu olayın köylüler arasında da ciddi rahatsızlık uyandırdığını kaydeden Emiroğlu, cebinden desteyle para çıkartıp şov yapan kişinin 2 gün sonra köylüler tarafından evire çevire darp edilerek cezalandırıldığını belirtti.

Mücahitlere gönderilen paraları vermedi

   Yarbay Sadi’nin mücahitlere verilmesi için gönderilen parayı vermediğini iddia eden Ergün Sever, “Bizler için gönderilen paradan 1 lira vermesi gerekirken, o 15 şilin vererek gerisini kendi alıyordu”  şeklinde konuştu.

   Türkiye’den köylü ve askerlere paylaştırılması için gönderilen paranın komutan için keyfi olarak dağıtıldığının göstergesi olan bu örnek üzerinden sorulduğunda Emiroğlu, kendilerine bir defaya mahsus 5 şilin harçlık verildiğini, hatta kendisinin tepki göstererek bunu almadığını kaydetti.

Yarbay Sadi’nin olumlu yanı…

   Yarbay Sadi’nin birçok olumsuzluğu yanında faydalı adımlar da attığını ifade eden Ömer Emiroğlu, BM askerleriyle irtibat kurulması imkanını yaratan komutanın kurduğu bu ağ ile Türkiye’den gelen silahların Lefke ve Lefkoşa’ya taşınması ve bir miktar askerin Yeşilırmak’a sevk edildiğini kaydetti.

*********************

Eşber Serakıncı’nın mangasının Mosfili’ye girdiğini ve Kıbrıslı Rumların köyde beyaz bayrak çekip teslim olmasına rağmen Yarbay Sadi’nin çekilme emri vermesi sonrası her şey aleyhe cereyan etmeye başlamıştı

Mofsili’den geri çekilmenin bedeli ağır oldu

MOFSİLİ BİZİ UÇURDU… Mosfili olayını Erenköy’ün kaderi olarak değerlendiren Ertuğrul Hasipoğlu, “Mosfili bizi uçurdu” diyerek bu geri adımın sonraki kayıplara yol açtığının altını çizdi.  Hintli Barış Gücü subaylarının bile Mofsili’den çekilme olayına şaşırdığını kaydeden Ergün Sever,  bunu bizzat bazı mücahitlere ifade edildiğini kaydetti.

ARKADAŞLARIMIZ ONUN KURBANI OLDU… Ertan Tatlıcıoğlu Yarbay Sadi’nin yanlışları nedeniyle yaşanlar üzerine duygularını “Erenköy bölgesinin kayıpları, şehitlerimizin kanlarının vebali ve nihayet hala kayıp listesinde yer alan ailelerinin yıllarca ümitle beklediği evlatlarının günahı maalesef Yarbay Sadi’nin üzerindedir. Bunları yazarken hala gözlerim doluyor, hırslanıyorum. Öfkemi kontrol edemiyorum. 18-20 yaşlarındaki arkadaşlarım bir gafletin kurbanı olmamalıydı” sözleriyle ifade etti

   Dillirga bölgesinde 3 Türk köyünün arasında yer alan ve daha yüksek bir konumda bulunan Mofsili köyünün önemi savaş sonrası daha net görülmesine rağmen, Yarbay Sadi’nin öngörüsüzlüğünden dolayı birçok acılar yaşandığına vurgu yapan mücahitler, eğer bu köy alındığında muhafıza edilseydi bugünkü durumdan daha iyi bir tablo olacağı kanaatinde birleştiler.

  Mosfili olayını Erenköy’ün kaderi olarak değerlendiren Ertuğrul Hasipoğlu,  Eşber Serakıncı’nın mangasının Mosfili’ye girdiğini ve Kıbrıslı Rumların köyde beyaz bayrak çekip teslim olmasına rağmen Yarbay Sadi’nin çekilme emri verdiğini anımsatarak, bu kararın yanlışlığına vurgu yaptı.

Bir kişinin şehit olduğu Mosfili’ye sonrası Rumların helikopterle asker taşıdığını ve komutana neden “geri çekildik” diye sorduklarında “istediğimiz vakit biz onları uçururuz” yanıtı aldığını söyleyen Haspoğlu, “Mosfili bizi uçurdu” diyerek bu geri adımın sonraki kayıplara yol açtığının altını çizdi.

   Hintli Barış Gücü subaylarının bile Mofsili’den çekilme olayına şaşırdığını kaydeden Ergün Sever,  bunu bizzat bazı mücahitlere ifade edildiğini kaydetti.

Tehlikeyi görmedi, uyaranları cezalandırdı

   Geri çekilmeden sonra Mofsili’ye yoğunlaşan Kıbrıslı Rumlar, Türk köylerine o noktadan ilerlemeye başlamıştı.

   Mofsili tarafından yavaş yavaş gelmeye başlayan tacizleri ilettikleri Sadi yarbayın uyarılarını dikkate almadığını kaydeden Ertan Tatlıcıoğlu, “Mosfili tehdidi, yaptıkları taciz ateşleri, yola döşedikleri bubi tuzaklarıyla şehitler verdik. Mansura tepelerindeki mevzilerimizin yerleri hatalıydı. Çünkü, bizim tepe bir vadiye iniyor, vadide terk edilmiş bir mandıra mevcut ve vadi tabanından karşı tarafta bizden daha yüksekte olan bir tepe vardı. Gece nöbetinde vadi tabanından sesler geldiğini fark ettik. Derken benzer sesler karşı tepeden gelmeye başladı. Sabah 06.00’da nöbetten çıktıktan sonra iki arkadaşımla vadiye indik, mandırayı kontrol ettik ve karşı tepeye tırmandık. Tepeye ulaştığımızda makineli tüfekle yaylım ateşi başladı. Siper alıp, etrafı gözleyerek, Rumların tepede mevzide kaldıklarını gördük. Usulünce geri çekilip manga komutanımıza durumu anlattık. Komutana iletildi, cevap ve önlem alınmadı. Suçlu bulunduk, manga dağıtıldı ve ben arkadaşlarımla üçgenin tepesindeki Selçuklu köyüne gönderildik” diyerek komutanın hem kendilerini dinlememesi hem de kendi zaafından kaynaklanan sorunlardan dolayı mücahitleri suçlu bulup cezalandırmasını örnekle anlattı.

Gencecik arkadaşlarımız onun kurbanı oldu

   Ertan Tatlıcıoğlu, Yarbay Sadi’nin yanlışları nedeniyle yaşanan kayıplar sonrası üzerinden 55 yıl geçmesine rağmen canlılığını koruyan duygularını şöyle ifade etti:

   “Mansura, belirttiğim askeri zaaf yüzünden düşmüştü. Gece mandıraya sızan düşmanlar tan vakti karanlığında mevzilerimizi el bombalarıyla bertaraf etmiş ve Mosfili ile birleşerek bölgemizi böğründen delmişti. Erenköy bölgesinin kayıpları, şehitlerimizin kanlarının vebali ve nihayet hala kayıp listesinde yer alan ailelerinin yıllarca ümitle beklediği evlatlarının günahı maalesef Yarbay Sadi’nin üzerindedir. Bunları yazarken hala gözlerim doluyor, hırslanıyorum. Öfkemi kontrol edemiyorum. 18-20 yaşlarındaki arkadaşlarım bir gafletin kurbanı olmamalıydı.”

***********************

Erenköy’den üç kişinin firar etmesi sonrası öfkesini Naci Talat ve mangasından çıkartan Yarbay Sadi, süründürdüğü mangayı, en uzak görev yerine sürgün etti, sonra da Naci Talat’ı darp etti

Firarın faturasını Naci

Talat’ın mangasından çıkardı

   Yarbay Sadi’nin yaptığı haksızlıkların kendisine karşı isyanı tetiklediğine dikkat çeken mücahitler, bunun en büyük ve son örneğinin Naci Talat ve mangasına yaptıkları gösterildi

   Üç mücahidin muhtarın sandalını kiralayarak firar ettikleri ve bunun yarattığı gerginliğin ertesi sabah komutanın kendilerini toplayarak bunun faturasını Naci Talat’ın mangasından çıkarttığını ifade eden Mehmet Erçikan, o sabah yaşananları ve kendi başına geleni şöyle aktardı: 

   “Nöbetten döndüğümüzde firar haberinin ardından uyumadan tekrar nöbete gittik ve sabah perişan bir vaziyette döndüğümüzde çantalar da sırtımızda bizi dizdiler, komutan nutuk çekmeye başladı. Komutan bir arkadaşa yumruk vurarak ‘nedir bu göbek’ dedi. Bağırma çağırma falan oldu. Dönüp bana ‘sen mektup yolladın sevgiline’ dedi, beni kesti gözüne ‘hayır’ dedim. O da ‘ayak tırnakların kesik mi’ diye sorunca ‘hayır’ dememe rağmen ‘çıkar botları’ dedi. Sonra, Naci’ye bağırdı mangana sahip çıkamıyorsun diye. Hırsını alamayarak marş marş dedi karşı tarafa Rumlara doğru yürüttü bizi gidiyoruz, tepeye doğru tırmanıyoruz, Türkler geliyor diye Rumlar mevzilere çıktı. Naci Talat ise birimize bir şey olursa bunu vuracağım dedi bize. Sonra geri dön talimatı verdi ama firarın hırsını bizden almaya devam etti.  Erenköy’e kadar yat kalk yapacaksınız dedi bizim ne kabahatimiz varsa onlar firar ettiyse”

Sürdü, darp etti, disiplin kampına gönderdi

   Her manganın 1 ya da 2 hafta görevli olduğu en ileri noktadaki nöbet yerinde kendilerinin 6 hafta bırakıldıkları belirten Hüseyin Celal, bunun neden olduğunu öğrenmek için Naci Talat ile köyün yolunu tuttuklarını anımsattı.

   Naci Talat’ın tepeden aşağıya inerken postalları o kadar kötü olmuştu ki ayağına batan çivilerden rahatsız olduğu için çıkarıp sırtına astığını anımsatan Hüseyin Celal, aşağıya indiklerinde yolda yürüyüş yapanların tuhaf birilerini görmüş gibi kendilerine baktığını belirterek ne kadar perişan olduklarına dikkat çekti.

   Naci Talat’ın kendisine sen dışarıda bekle ben gidip bu adama anlatayım” dediğini anımsatan Celal, içeriden bağrışmalar geldiğini ve yarbay Sadi’nin Naci Talat’ı orada dövdüğünü kaydetti.

   Komutanın darp ettiği Naci Talat’ın gelmesiyle bir süre sessiz yürüdükten sonra konuşmaya başladıklarını kaydeden Celal, Naci Talat’ın kendisine “ İyi ki gelmedin, Vurduğu yumrukları bir yerden sonra sayamadım” dediğini anımsattı.

   45 gündür tepede sürgünde olmalarının sonra ermesi yönündeki taleplerinin komutan tarafından isyan olarak adlandırmasına anlam vermediklerini kaydeden Celal, merkeze çağrılmalarını ilettiklerini, yapmaz ise onu ya da bunu yapacağız demedikleri için tepkiyi bugün bile anlamakta zorlandı.

   Sonra yürüyerek geri döndüklerini ve bir süre sonra disiplin kampına gönderilecekleri yönünde bir bilginin kendilerine ulaştırıldığını söyleyen Hüseyin Celal, disiplin kampında bir haftadan fazla kaldıklarını, ama oradaki ortamın sürgün yerlerinden daha iyi olduğunu kaydetti

Kıbrıs Gazetesi

Güncelleme Tarihi: 27 Ağustos 2019, 16:02
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1