banner2

Ne kadar samimiyiz?

 

Kıbrıs sorunu, iç siyaset, ekonomi, kültür, sağlık, çevre, eğitim, spor gibi konularında fikir beyan ederken, ben bu konularda ne kadar samimiyim ki konuşuyorum sorusunu kendimize yöneltebildiğimiz oranda toplumsal bir dönüşümün başlayabileceğini düşünüyorum.

Böylelikle hem samimiyetimizi ölçmüş olacağız, hem de kendi kendimizi sorgulamanın yolunu açacağız. Aynı zamanda bize ahkam kesenleri de sorgulamaya daha çok yöneleceğiz.

Siyaset ve Kıbrıs sorunundan vereceğim örnekler üzerinden açılım yapmaya çalışayım.

Ülkemizde demokrasi, adalet ve iyi yönetilmeyi ister miyiz? sorusuna hepimiz “evet” yanıtını veririz. Bunun için ne yaparız? Seçimlerde oyumuzu bunları sağlayacağına inandığımız adaylara mı veririz? Yoksa bir işimiz düşerse sorunumuzu halledebilecek yakınlıkta gördüğümüze mi veririz?

Genellikle gizli yanıt ikincisi oluyor. Bu bencil tavrımızdan dolayı seçimlerde aday olan ve idealin peşinde koşabilecek birçok ismi siyaset sahnesinden temizleyip, parlamentodaki kalitenin artmasını önlemiş oluruz.

Sonra da meclis çalışmıyor, bakanlar kişisel menfaat sağlar, partizanlık yapıyorlar diye soyut suçlamalar yaparız.

Somut suçlar da ortaya çıktığında bunu hemen unuttuğumuz, aynı isimlerin yine kazanmasıyla kendini gösteriyor ve bizim samimiyetsizliğimiz her seçim ertesi yeniden yüzümüze vuruyor.

Kıbrıs sorununun çözümü noktasında üzerinde en fazla tartıştığımız ve yakında daha yoğun tartışmaya başlayacağımız konu “toprak”tır.

Yüzde 29+ bilinen ve değiştirilmesi pek de mümkün olmayan bir orandır. Bu orana karşı çıkmak veya bir karış toprak verilmesine karşı çıkmak da bir hak ve demokratik görüştür.

Ancak, ülke topraklarına ne kadar sahip çıkıyor bu görüşte olanlar, bu noktada kendilerini ne kadar sorguluyorlar. Bıraktım taşocaklarını, Yeşil Hat tüzüğüyle Kıbrıslı Rumlara Kuzey Kıbrıs’ın taşını toprağını satıyoruz. Ülkenin dört bir yanında yol ve bina inşaatları için düz zemin araziler kazılarak bin metrekarelerin üzerindeki alanlar dev çukurlara dönüştürülüp hiçbir amaç için kullanılmaz hale dönüştürülüyor.

Hem toprak konusunda hassasiyeti olanlar, hem de çevreye duyarlı olanların gündeminden düşürmemesi gereken bu konular dururken, çözüm sürecinde toprak verilmesine karşı çıkmak ne kadar samimiyet taşır diye düşünüyorum hep. Bunların birbirine denk olmadığını düşünenler olabilir ama ben aynı hassasiyeti görsem bu görüşte olanlara daha saygılı yaklaşırım.

Siyasetin diğer en büyük samimiyetsizliği ise Türkiye ile ilişkiler noktasında kendini sık gösteriyor. CTP-UBP hükümetinin bozulma sürecinde bugünün başbakanı Hüseyin Özgürgün, biz Türkiye ile çatışmayız, ekonomik programı tartışmadan imzalarız demişti. Geçmiş hükümetler döneminde olduğu gibi protokol hemen imzalandı.

Tozlu raflarda bekleyen ve günlük politik kazanımlar arasında hükümet için bir anlam taşımayan altına imza attıkları programda verilen taahhütlere uymamak ne kadar samimiyet taşır. Türkiye  ile çatışmamak bunun neresinde.

Bize ayrılan sütunlar daha fazla örnek vermemize fırsat tanımıyor, ama bir çırpıda hepimiz her konuda benzer yaşanmışlıklardaki samimiyetsizliği ortaya koyabiliriz.

Popülizmden kaçıp samimi olduğumuz zaman, hem politikalarımız hem de görüşlerimiz daha değerli olur.

vegabet - venüsbet - vevobahis - youwin - kalebet

YORUM EKLE

banner12

banner1