Talat
CTP Milletvekili Ongun Talat, Güncel Gelişmeler başlıklı konuşmasında, Doğuş Derya’nın konuşmasına işaret ederek, bu vizyonun hükümete uzak olduğunu kaydetti.
Dünya ile buluşmaya dair ifadelerin hükümet üyelerini rahatsız ettiğini söyleyen Talat, Kıb-Tek’in sayaç ihalesi ile ilgili şaibeler olduğunu iddia etti.
İç Kale firmasının sahibi olduğu bir başka şirkete adrese teslim sayaç ihalesi yürütüldüğünü belirten Talat, bu ihalenin ilgili şirkete verildiğini söyledi.
Merkezi İhale Komisyonu’nun bilirkişi heyeti talep ettiğini ve bu heyetin bir rapor hazırladığını anlatan Talat, bu raporun kaybedildiğini söyledi.
Bilirkişi raporunun MİK’in istediği şekilde bir rapor olmadığını belirten Talat, iki teklif alan ihalede düşük teklif veren firmanın ihaleden çekildiğini anlattı.
“Nereden tutsanız elinizde kalan bir süreç” diyen Talat, ihale süresi için bile yasal hükümlere uyulmadığını söyledi.
Solyalı
Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa Milletvekili Ürün Solyalı, “Ekonomik Daralmanın Göstergeleri ve Sair Konular” konulu güncel konuşma yaptı.
Solyalı, ekonomik sorunlara dair hükümetin herhangi bir açılım veya önlem ortaya koymadığını öne sürerek “Bugüne kadar bir tehlikeye karşı hazırlık yapıldığını duymadık, duymayı da beklemiyoruz” dedi. Solyalı, hükümetin ekonomik alanda pasif kaldığını savundu.
Ekonomi Bakanlığı’nın işlevsiz olduğunu söyleyen Solyalı, bakanlığın etkinlik göstermemesi nedeniyle kamu kaynaklarının ve zamanın boşa harcandığını öne sürdü.
Solyalı, Nobel Ekonomi Ödülü’nü geçtiğimiz yıl kazanan Türk iktisatçı Daron Acemoğlu’na da atıfta bulundu. Acemoğlu’nun “Bir halkın kaderi, sadece coğrafya değil; siyasi ve ekonomik kurumların niteliğiyle belirlenir” sözlerini hatırlatan Solyalı, bu yaklaşımın hükümetin kurumsal yapılar ve ekonomi yönetimi açısından ne kadar eksik kaldığını gösterdiğini söyledi.
Güney Kore ile Kuzey Kore örneğini gündeme getiren Solyalı, aynı topraklardan gelen halkların farklı kurumsal yapılar nedeniyle bugün çok farklı noktalarda bulunduğunu belirterek, Güney ve Kuzey Kıbrıs için de bu durumun geçerli olduğunu vurguladı.
Solyalı, Kıbrıs sorununun, bölgenin zenginlikleriyle ve bu zenginliklerin çözüm sürecine sağlayabileceği katkıyla yakından ilişkili olduğunu kaydetti.
“Coğrafya bize kader olarak sunulamaz” diyen Solyalı, bu anlayışa mahkûm olmayı reddettiklerini belirtti. Solyalı Cumhurbaşkanlığı makamının, “onunla görüşmem, bununla oturmam” gibi söylemlerle hareket etmek yerine, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini kaydetti.
Daron Acemoğlu’nun Nobel ödüllü teorisine atıfla, coğrafyanın tek başına bir halkın kaderi olamayacağını bir kez daha yineleyen Solyalı, yöneticilerin değişmesiyle bu ülkenin kaderinin de değişeceğine inandığını söyledi. Ekim ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu değişimin ilk adımı olacağını belirten Solyalı, “Bu teori, Kıbrıslı Türklerin ekonomik ve siyasi olarak sıçrama yapmasının temel dayanağıdır. Bu iddiayı önemsiyorum” dedi.
Solyalı, demokratik işleyişin temel unsurlarından birinin doğru atamalar ve yasalara uygun kurumlar olduğunu belirterek, bu şekilde kurgulanan yapıların hem demokrasiye hem de ekonomik refaha doğrudan katkı sağladığını dile getirdi. Meclis’te milletvekilleri tarafından yöneltilen birçok yazılı sorunun yanıtsız kaldığını hatırlatan Solyalı, bu durumun şeffaflık açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğini belirtti.
Meclis Başkanlığı’a seslenen Solyalı, “Siz yasamanın başındasınız ve milletvekillerinin sorduğu sorulara yanıt gelmemesinin hesabını siz de sormalısınız” dedi.
Meclis Başkanlığı’nın, istifa eden bir milletvekilinin istifasını genel kurul gündemine getirmeyerek, Meclis’in iradesini zedelediğini söyleyen Solyalı, bu kararın hangi yetkiye dayanarak alındığını sordu.
Meclis çalışanlarının çalışma koşullarıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Solyalı, bazı personele yönelik ayrımcılık yapıldığına dair duyumlar aldıklarını, çalışanların barış ve eşitlik içinde çalışmadıklarını hissettiklerini belirtti. Özellikle bazı personele üçer beşer sekreter verilirken, diğer çalışanların temel hizmetlere erişemediğini dile getirdi. Solyalı, Meclis yönetiminin bu konuda daha adil ve kapsayıcı bir tutum takınması gerektiğini söyledi.
Taşeron işçilerin Meclis'teki statüsüne ilişkin de eleştirilerde bulunan Solyalı, taşeron çalışanların hangi görev tanımıyla, hangi yasal bağa dayanarak çalıştıklarının belirsiz olduğunu belirtti. Bu kişilerin kamu görevlisi gibi pozisyonlarda çalıştırıldığı izleniminin oluştuğunu söyleyen Solyalı, Meclis Başkanlığı’ndan bu konuda açıklık ve şeffaflık beklediklerini ifade etti.
Solyalı, son dönemde Meclis’te “karşılama heyeti”, “uğurlama heyeti” gibi protokol uygulamalarının oluşmaya başladığını belirterek, bu uygulamaların Kıbrıs kültürüyle örtüşmediğini düşündüğünü kaydetti.
Konuşmasının sonunda, yeni dönemde daha kapsayıcı, adil ve çalışanlara eşit mesafede duran bir yönetim anlayışının hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Solyalı, Meclis Başkanlığı’nı bu yönde adım atmaya çağırdı.
Öztürkler
Meclis Başkanı Ziya Öztürkler yanıt vermek üzere kürsüye çıktı.
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, CTP Milletvekili Ürün Solyalı’nın eleştirilerine yanıt vermek üzere Meclis Genel Kurulu’nda kürsüye çıktı. Öztürkler, Meclis’in düzgün ve doğru bir şekilde çalışmasının herkesin ortak sorumluluğu olduğunu, bu bağlamda kendisinin de eleştirilere açık olduğunu ve çıkarılması gereken dersler olduğunu söyledi.
Solyalı’nın gündeme getirdiği başlıklar doğrultusunda yanıtlar veren Öztürkler, Meclis’in halkın iradesini yansıttığı en önemli kurum olduğunu belirtti. Milletvekilleri tarafından yöneltilen sözlü soruların yanıtlanması gerektiği konusunda hükümete ve ilgili vekillere defalarca çağrı yaptığını kaydeden Öztürkler, bu konuda Solyalı ile aynı görüşte olduğunu ifade etti.
Meclis çalışanlarına yönelik ayrımcılık iddialarına ise kesin bir dille karşı çıkan Öztürkler, göreve geldiği günden bu yana hiçbir çalışan ya da milletvekili hakkında siyasi görüşüne veya partisine göre karar almadığını, ayrımcılık yapmadığını belirtti. “Böyle bir iddiayı kabul etmiyorum” diyen Öztürkler, bu tür düşüncelerin dile getirilmesinden üzüntü duyduğunu dile getirdi.
Öztürkler, haksızlığa uğradığını düşünen herhangi bir Meclis çalışanının kendisiyle iletişime geçebileceğini, birlikte oturup konuşabileceklerini ve çözüm arayabileceklerini söyledi.
Milletvekili istifasıyla ilgili sürece de değinen Öztürkler, söz konusu istifayla ilgili olarak Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Ulusal Birlik Partisi grup başkan vekilleriyle görüştüklerini açıkladı. Bu konudaki gecikmeleri kabul eden Öztürkler, “İçtüzüğe göre yavaş hareket ettik, gününde davranmadık. Ancak Meclis dönemi kapanmadan önce, 30 Haziran Pazartesi günü, bu konuyla ilgili tüm adımları atacağız” dedi. Soru işaretlerini giderecek kararların bu tarihte alınacağını ifade eden Öztürkler, bu durumun ilgili partilerin grup başkan vekilleriyle de paylaşıldığını ve uzlaşı sağlandığını söyledi.
Öztürkler, Genel Kurul’da yaptığı konuşmanın devamında, Meclis'teki temizlik hizmetleri ve taşeron personel konusuna da açıklık getirdi. Öztürkler, temizlikle ilgili hizmet alımının taşeron firma üzerinden gerçekleştirildiğini, ihale sürecinin tamamlandığını ve temizlik faaliyetlerinin bu çerçevede yürütüldüğünü söyledi. Ayrıca kantin hizmetleri kapsamında da dışarıdan alımlar yapıldığını belirtti.
Ancak Meclis kadrosunda yer almayan herhangi bir taşeron personelin, Meclis çalışanlarına doğrudan talimat verme gibi bir yetkisi ya da hakkı olmadığını vurgulayan Öztürkler, böyle bir durumun tespiti halinde derhal müdahale edeceklerini ve gerekli önlemleri alacaklarını dile getirdi. “Böyle bir yaklaşıma girmek kimseye yakışmaz” diyen Öztürkler, bu konuda dikkatli olunması gerektiğini belirtti.
Bahsi geçen taşeron personelle ilgili olarak kendisinin de bilgi sahibi olduğunu kaydeden Öztürkler, ilgili kişinin yasal süreçte görev tanımının yakın zamanda netleşeceğini bildiklerini ifade etti.
İstifa eden milletvekilinin kendi iradesiyle bir karar aldığını ve bu karara saygı duyulması gerektiğini belirten Öztürkler, bu süreçte ilgili milletvekiliyle kendisi arasında bazı görüşmeler gerçekleştiğini ve bu görüşmelerin netleşmesi için belirli bir zamana ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Bu zamanı ilgili kişiye tanıdığını söyleyen Öztürkler, süreç tamamlanmadan detaylara girmek istemediğini vurguladı.
Öztürkler, “Şu anda başkası adına konuşmak istemiyorum. Ancak müsaade ederseniz Pazartesi günü, yani dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili tüm süreçler şeffaf bir şekilde burada, Genel Kurul’da olacaktır” dedi.
İncirli
Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa Milletvekili Sıla Usar İncirli, “Yaza Girerken Karşı Karşıya Olduğumuz Su Sorunu” konulu güncel konuşma yaptı.
İncirli ülkedeki su sıkıntısının her geçen yıl arttığını ve iklim krizinin etkileriyle daha da derinleştiğini dile getirdi. Kıbrıs Adası’nın, Akdeniz havzasında iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldığını kaydeden İncirli, 1960’lı yıllardan bu yana süregelen su sorununun günümüzde daha belirgin hale geldiğini söyledi.
İncirli, 2016’dan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen su ile su ihtiyacının önemli bir kısmının karşılandığını, ancak bu suyun tek başına yeterli olmadığını vurguladı. Yerel su kaynaklarının korunması ve arıtma altyapısının güçlendirilmesi gerektiğini belirten İncirli, “Maalesef arıtma konusunda ciddi yetersizliklerimiz var” dedi. Konuyla ilgili bakanların Meclis’te bulunmamasını eleştiren İncirli, “Belli ki sıcaktan bunalmışlar. Su ile ilgili konular ilgilerini çekmiyor” ifadelerini kullandı.
Baraj doluluk oranlarının kamuoyuyla paylaşılmamasına da dikkat çeken İncirli, barajlardan gelen suyun denize akmasını engelleyemediklerini, buharlaşmayı ve su kaybını önleyecek mekanizmaların da olmadığını kaydetti.
Mağusa Belediyesi’nin 10 milyon TL’lik depolama ve skada sistemi yatırımı yaptığını, şebeke hatlarını yenilemek için de 25 milyon TL bütçe ayırdığını belirten İncirli, Girne Belediyesi’nin de asbestli borular yerine sağlıklı borular döşediğini aktardı. İncirli ancak genel tabloda şehir içi şebekelerinin yetersizliği nedeniyle Türkiye’den gelen temiz suyun evlere ulaşamadığını, vatandaşların içme suyunu satın almak zorunda kaldığını söyledi.
İncirli, 2006 yılında yapılan fizibilite çalışmasının o dönemin nüfusuna göre planlandığını, ancak günümüzde nüfus artışı nedeniyle 2040 yılına ait su kaynaklarının bugünden tüketildiğini ifade etti. “Aslında bu kullandığımız su, çocuklarımızın suyudur” diyen İncirli, sürdürülebilir bir su politikası oluşturulması gerektiğini vurguladı.
İncirli Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen suyun yalnızca 3-4 milyon metreküp kadarının sulama amaçlı kullanılabildiğini belirtti. Bu miktarın yetersizliğine dikkat çeken İncirli, su temin projesinin en önemli hedeflerinden birinin Güzelyurt bölgesinde toprağın tuzlanmasını önlemek olduğunu, ancak şu anda Güzelyurt’a sadece 3 milyon metreküp su verilebildiğini kaydetti. Tarımsal faaliyetlerin bu şekilde göz ardı edilmesini eleştirdi.
Su dağıtımında adaletsizlik ve partizanca uygulamaların olduğunu öne süren İncirli, bu durumun sosyal medyada gündem olduğunu, basında da yer aldığını hatırlatarak, Tarım Bakanı Hüseyin Çavuş’a ciddi bir uyarıda bulunulması gerektiğini ifade etti. Bakanın Meclis'te olmamasını da eleştiren İncirli, “Nerede bilmiyorum, bir yerlerde su arıyordur” diyerek tepki gösterdi.
Jeoloji ve Maden Dairesi’nin çalışmaları sonucunda Çatalköy ve Lapta’da yerel kaynaklara ulaşıldığını ve önemli miktarda su bulunduğunu anlatan İncirli, bu çalışmaların bütçe kısıtlarına rağmen gerçekleştirildiğini söyledi. Ancak bu tür kaynakların sürdürülebilir olmadığını vurgulayan İncirli, Türkiye’den gelen suyun etkin ve adil biçimde dağıtılması gerektiğinin altını çizdi.
En büyük su krizinin ülkenin kuzey kıyı şeridinde yaşandığını dile getiren İncirli, Sadrazamköy’den Tatlısu’ya kadar olan bölgelerde ciddi bir su sıkıntısı bulunduğunu ve yerel kaynaklar olmasa bu bölgelerin yaz aylarında susuz kalacağını söyledi. Girne bölgesine gelen suyun ancak yüzde 50’sinin ihtiyacı karşıladığını, Su Dairesi’nin bu konuda yeterli altyapı çalışması yapmadığını belirtti.
Nüfus artışı ve yapılaşmanın kontrolsüz şekilde sürdüğünü ifade eden İncirli, bu artışa paralel olarak altyapı yatırımları yapılmadığı için halkın susuzlukla karşı karşıya kaldığını kaydetti. İncirli İskele bölgesinin de benzer şekilde yoğun nüfus artışı yaşadığını ve altyapı eksikliği nedeniyle su krizinin büyüdüğünü dile getirdi.
Dinçyürek
Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek, Cumhuriyetçi Türk Partisi Milletvekili Sıla Usar İncirli’nin su sorununa ilişkin konuşmasına yanıt vermek üzere kürsüye çıktı. Dinçyürek, konuyu gündeme getirdiği için İncirli’ye teşekkür ederek, “Keşke konuşmacı meclise girdiği dönemden bir önceki dönemde de Meclis’te olsaydı ve birlikte çalışarak o kaygıları ve eksiklikleri ortak akılla çözebilseydik” dedi.
O dönemde Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı olarak görev yaptığını hatırlatan Dinçyürek, İçişleri Bakanı olan Teberrüken Uluçay ile su temin projesine dair çalışmalar yürüttüklerini belirtti.
O dönem kanalizasyon suyunun ikinci kullanım suyu olarak arıtılıp tarımsal alanda değerlendirilmesi yönünde projeler hazırlandığını ifade eden Dinçyürek, bu projelere dönemin CTP’li belediyeleri tarafından karşı çıkıldığını söyledi.
Dinçyürek Türkiye’den gelen suyla ilgili olarak “bizi zehirleyecekler” şeklinde propagandalar yapıldığını ve bazı yerel yönetimlerin ihaleye çıkmaması için belediyelerin yönlendirildiğini kaydetti.
Bugün bu soruları soran CTP’nin o dönem suyun gelmesine karşı çıktığını kaydeden Dinçyürek, “Bugün bunlar olmuyor diyorsanız, lütfen şapkayı çıkarın ve kendinize de pay biçin” ifadelerini kullandı.
Özuslu
Cumhuriyetçi Türk Partisi Lefkoşa Milletvekili Sami Özuslu, “Son Siyasi Gelişmeler” konulu güncel konuşma yaptı.
Özuslu, Türk Devletleri Teşkilatı’nın Mayıs 2025’te Buhara’da düzenlediği gayriresmi toplantıdan çıkan bildiride, Kıbrıs’a ilişkin “müzakere”, “karşılıklı kabul edilebilirlik” ve “uygulanabilir çözüm” ifadelerinin yer aldığını, ancak “iki devletli çözüm”, “egemen eşitlik” ve “tanınma” gibi ifadelerin metinde bulunmadığını belirtti. KKTC'nin bu toplantıya davet edilmediğini ve bildiride adının geçmediğini kaydetti.
İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısına da değinen Özuslu, Kıbrıs Türk toplumunun bu bildiride “Kıbrıslı Müslüman Türkler” olarak tanımlandığını söyledi. Örgütün 24 maddelik deklarasyonunda, Kıbrıs’taki Müslüman Türklerin meşru haklarının güvence altına alınmasına, karşılıklı kabul edilebilir, adil ve sürdürülebilir bir çözüm bulunmasına vurgu yapıldığını ifade etti. Bildiride herhangi bir devlet tanımı yapılmadığını, “Kıbrıs Türk Devleti” ya da “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ifadelerinin yer almadığını dile getirdi.
Özuslu, bu tür dış temasların doğru zeminde yapılmadığı sürece sonuç vermeyeceğini belirterek, “Kapılar açılıyor, temaslar yapılıyor ama uluslararası metinlerde KKTC’nin adı dahi geçmiyor” dedi. Hükümetin yürüttüğü siyasetin Kıbrıslı Türklerin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmediğini, aksine yalnızlaştırdığını savundu.
Ekonomik koşullara da değinen Özuslu, ülkede küçük işletmelerin zor durumda olduğunu, birçok esnafın kepenk kapattığını ya da borçlandığını ifade etti. Turizmin ve ticaretin durma noktasına geldiğini söyleyen Özuslu, “Bu siyasetle devam edersek irtifa kaybederiz” değerlendirmesinde bulundu.
Özuslu, Kıbrıslı Türklerin dünya ile buluşması gerektiğini, bunun için her platformda doğru temelde girişimler yapılmasının önem taşıdığını vurguladı.
Gardiyanoğlu
Yanıt vermek üzere kürsüye çıkan Gardiyanoğlu, Özuslu’nun İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı ile ilgili değerlendirmelerine yanıt verdi.
Gardiyanoğlu, Özuslu’nun yaptığı konuşmayı "manipülasyon" olarak nitelendirerek, Türk Devletleri Teşkilatı’nın Budapeşte Zirvesi’nde yayımlanan bildirinin tamamının okunmadığını, yalnızca bazı ifadelerin seçilerek kamuoyuna yansıtıldığını kaydetti, söz konusu bildiride Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik açık bir destek olduğunu ifade etti.
Federasyon çabalarının sonlandığını ve bazı kesimlerin bu gerçeği kabul etmekte zorlandığını kaydeden Gardiyanoğlu, geçmişte Annan Planı döneminde verilen sözlerin tutulmadığını, Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliği tarafından yalnız bırakıldığını söyledi.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın 20-21 Mayıs tarihlerinde Macaristan’da düzenlenen gayriresmî zirvesinde kabul edilen bildiride, KKTC’ye destek ifadelerinin yer aldığını vurgulayan Gardiyanoğlu, bu gelişmelerin Kıbrıslı Türklerin dış dünyaya açılması açısından önemli olduğunu söyledi.
Konuşmasında İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kıbrıs Türklerini “Kıbrıslı Müslüman Türkler” olarak tanımlamasına da değinen Gardiyanoğlu, bunun İslam ülkelerinin yapı ve tanım formatına uygun olduğunu belirtti. "Ben Müslüman olarak anılmaktan gocunmam, çünkü Hristiyan değilim" diyen Gardiyanoğlu, teşkilatın üye yapısı bağlamında bu tanımın doğal olduğunu kaydetti.
Öztürkler
Meclis Başkanı Ziya Öztürkler de konuyla ilgili söz alarak, Türk Devletleri Teşkilatı’nın KKTC için önemli bir açılım olduğunu ifade etti. Öztürkler, Kazakistan’da gerçekleştirilen toplantıda kendisine Türk devletleri meclis başkanlarıyla eşit düzeyde muamele yapıldığını ve Kazakistan Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildiğini söyledi.
Özuslu
CTP Milletvekili Sami Özuslu ise yanıtında, Annan planı sürecine işaret etti, “O günlerde UBP’nin yaptığı kara propagandayı ben hatırlatmak istemem” dedi.
Özuslu “Kıbrıs Türk toplumundan neden Kıbrıslı Müslüman diye bahsediliyor?” diye sordu.