banner2

Toplumdaki sessizlik iyiye işaret değil

Ülkemizde her şeyin kötüye gittiği bu dönemde toplum genelinde gözlemlediğim derin bir sessizliği çözmeye çalışıyorum.

Genellikle toplumlardaki bu durum, ya fırtına öncesi sessizliğin işaretidir, ya da nemelazımcılık ve umursamazlığın devamıdır.

Ülkemizdeki gerçekleri görmekten kaçarak her şeyin yolunda gittiğini söyleyen “uzaylılar” olabilir. O nedenle iyi gitmeyen iki örnek vererek yazıda ilerlemek gerek diye düşünüyorum.

Vatandaşın, durmaksızın ilerleyen pahalılık oranında bir gelir artışı olmadığı ortadadır. Kamu görevlilerine yapılan iyi gibi görünen artış bile bu kaybı karşılayacak durumda değilken, özel sektörde çalışanların büyük çoğunluğu yani ülkedeki çalışan nüfusun bana göre yarısına denk gelen asgari ücretlinin derdini soran yok.

Marketlerde her gün hepimiz zamlarla karşılaşıyoruz. Her geçen gün, yetersiz kalan gelirin daha çok oranı gıda alışverişine gitmektedir.

Tarım ülkesinde sebzeyi, sütü, eti uçuk fiyatlara aldığımız gerçeği her gün yüzümüze vuruyor. Ülkede tüketilen etin yüzde 70’inin KKTC mezbahalarında kesilmediği açıklamaları yapılırken, yetkisini kullanma gibi bir derdi olmayan, toplumu zerre kadar düşünmediğini defalarca kanıtlayan siyasetçilerimiz sayesinde et konusunda savrulduk gittik. Ya güneyden et almak için oraya yöneliniyor, ya da güneyden kaçak getirilen eti, sağlıklıymış gibi bizlere tükettiriyorlar. Kasap ya da restoran sahipleri bazılarının güneydeki marketlerden ucuza aldığı eti, KKTC fiyatlarıyla bize satıyorlar.

Tüm bunlar olurken, eleştiriler geldikçe komiteler oluşturan hükümetin et politikası üretme kabiliyetinin bulunmadığı bir ortama tanıklık ediyoruz. Sonuç?

Bu durumda da vatandaş kendi yolunu çiziyor. Ya güneyden et alıyor, ya geliri yeterliyse güvendiği kasaptan aldığı eti içi rahat tüketiyor, ya da güneye geçemediği için pahalıya ne olduğunu bilmediği eti tüketiyor. En acısı ve sayıları her geçen gün artan bir kitle, satın alamadığı için et tüketimini kesiyor. Yine bir sessizlik…

Sık sık yapılan eylemlerin bazıları bireysel rantı yukarı taşıma hedefli olmasına rağmen çoğunluğu bir hak arayışı ve toplumsal kazanımları artırma amaçlı olsa bile toplumun genelinde destek görülmüyor. Sivil toplum örgütlerinin daha iyi bir ortamda yaşamak için bile verdiği mücadeleye bir ilgisizlik bulunmaktadır. Ya fırtına öncesi sessizlik, ya da inançsızlık bu alanda da hakim olmuş.

Halk desteği alamadığı için bir gerekçe yaratarak yenilgiyi itiraf edemeden eylemine son veren El-Sen’in yaşadığı durum şimdi öğretmen sendikaları için de geçerlidir.

Eylem ve grevin tam anlamıyla neden yapıldığı ve beklentinin ne olduğu konusunda toplumu ikna etme konusunda ciddi bir sıkıntı var. Eylemin hedefe ulaşacak şekildeki devamlılığında olması gereken toplum desteğini alma noktasında eksiklik var. Ya doğru strateji izlenemiyor, ya da muğlak kalan bir şeyler hakimdir. Ya sendikalar kendini topluma anlatamıyor. En acı olasılık da ya da toplum artık dinlemiyor, umursamıyor ya da inanmıyor.

Gıda ürünleri başta olmak üzere yaşanan aşırı pahalılığa rağmen oluşan sessizlik, diğer tarafından da sivil toplum örgütlerinin yaptığı eylemlere desteğin minimize olmasını birbirinden farklı ya da birlikte değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

20 yıl önce yukarıda sayılanlar karşısında toplum genelinde

YORUM EKLE

banner12

banner1