banner2
banner34

Bizim esas sorunumuz “kurumsallaşamama”

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.Sibel Siber, mecliste yaptığı konuşmada, 2003 yılından itibaren geçmiş ekonomik protokollerin meclisin onayına değil bilgisine sunulduğunu, bunun da anayasa aykırı olduğunu ifade etti.

Bizim esas sorunumuz “kurumsallaşamama”
banner45

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.Sibel Siber, mecliste yaptığı konuşmada, 2003 yılından itibaren geçmiş ekonomik protokollerin meclisin onayına değil bilgisine sunulduğunu, bunun da anayasa aykırı olduğunu ifade etti.

Siber konuşmasında, Koordinasyon Ofisi ile ilgili yaşananların da benzer bir durum olduğuna dikkat çekti.

Meclis Başkanı Sibel Siber’in konuşmasının tam metni şöyle:

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.Sibel Siber, ‘in Cumhuriyet Meclisinde bugün yapmış olduğu konuşmanın metni aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın Başkan değerli Milletvekilleri,

Sık sık dile getiriyorum. Bizim esas sorunumuz “kurumsallaşamama” diyorum. Geçen 40 yılda maalesef tam anlamıyla kurumsallaşamadık . “Buna açıklık getirin” diyenler çok oldu. İşte bugünkü gündemden yola çıkarak bu konuya açıklık getirmeye çalışacağım. 

Bugün Meclis gündeminde TC ve KKTC hükümetleri arasında Ekonomik ve Mali işbirliği protokol yasası var. Kurumsallaşmadığımıza örnek olarak bu konuyu ele alacağım. Burada amacım ne bir partiyi, ne bir siyasetçiyi ne gelmiş geçmiş hükümetleri eleştirmek değildir. Burada amacım geçen bunca yılda kurumsallaşma açısından nerede olduğumuzla ilgili vereceğim somut örnekleri siz değerli milletvekillerinin bilgisine getirmektir. Bu bir özeleştiridir, kendi gerçeğimizle yüzleşmektir. Hepimiz biliyoruz ki kurumsallaşması tam olmayan bir devlet yapısında devlet yönetimi; güven ve itibar kaybeder, devlet otoritesi sarsılır, vatandaş kendi devletine yabancılaşır. 

Kurumsallaşma yoksa o sırada yönetimde olanların inisiyatifi öne çıkar veya o güne kadar olan teamüllere göre kararlar alınır. Bu da verilen kararların yasalarla ve Anayasayla çelişkisini doğurabilir. Anayasası ve yasaları olan bir hukuk devleti için de doğal olarak bu durum kabul edilemez.


Şimdi 2003’ten bugüne Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanmış Mali ve Ekonomik protokolleri ele alalım. 2003 yılında, Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC hükümetleri arasında imzalanan Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü 2003-2004-2005 yıllarını kapsıyor yani 3 yıllık. Bu durumda ne yapılması gerektiği Anayasa’nın 90. Maddesinde açıkça yazılı. 

1- KKTC adına yabancı devletlerle veya uluslararası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması Cumhuriyet Meclisi’nin onaylamayı bir yasa ile uygun bulmasına bağlıdır. 

2- Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan anlaşmalar, Devlet maliyesine yükleme getirmemek kişi hallerine ve yurttaşların yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamamk koşuluyla yayımlanma ile yürürlüğe konabilir ve yayınlanmalarından başlayarak 1 ay içinde Cumhuriyet Meclisi’nin bilgisine sunulur.

Bu ekonomik protokol bir uluslararası anlaşmadır ve 3 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Bu durumda ne yapılması gerekiyordu? Anayasamıza göre Meclis’e, komiteye sunulması sonra da Meclis Genel Kurulu’nda oylama ile onaylanıp yasalaşması gerekiyordu. Ama ne yapıldı? Sadece bilgiye sunuldu. Bilgiye sunuş tarihi 18 nisan 2003. Sonra göreve başka bir hükümet geldi. 2003 tarihli protokolü 2006 yılına kadar uzatan ek protokol yapıldı. Yine 3 yıllık, sonra ne oldu? Onaya değil, bilgiye sunuldu. Bilgiye sunuş tarihi 5 Haziran 2006 . Bu teamül böyle devam etti 2006-2009, sonra 2009 -2012, sonra 2012-2015. Bu 3 yıllık protokollerin hiçbiri Meclis’ te onaya sunulmadı. Anayasa’ya aykırılık devam etti. Neden? Çünkü kurumsallaşma denilen mekanizma çalışmadı. 


Burada, bu usulüne göre olmayan, yasal olmayan durumların sorumlu kim? Hükümetler mi? Gelmiş geçmiş başbakanlar mı? Meclis mi? Sorumlu bugüne kadar yaratılan düzendedir. Uluslararası bir anlaşmanın bakanlar kurulunda onaylanmadan önce anayasayla uyumu, imzalandıktan sonra izlenecek yol ve yapılması gerekenler bugün hala eksikse ve tartışma konusu oluyorsa bu o devletin henüz kurumsallaşmadığını gösterir.

Devletin yapısı ve devletin devamlılığında bürokrasinin önemi büyüktür. Deneyimli, iş bilen kadroların önemi büyüktür. Bu kadroları hiçe sayma, insan kaynaklarını harcama bu sonuçları doğurur. Biz liyakata dayalı sistemi değil 3’lü kararnameleri tercih ettik ve kurumsal hafıza oluşturamadık. Bu atamalarda yeni tercih ettiklerimizi de kendi bilgi birikimlerine uygun yerlere atamadığımız için onları da harcadık; müşavir yarata yarata insan kaynaklarımızı harcadık ve harcamaya devam ediyoruz. Çünkü görevlerin önemini küçümsedik. Sonuçta da devlet kurumlarının itibarını sarsan ve bugün de yaşamakta olduğumuz kaos ortamları yaratan durumlara yol açtık. 

banner37

Hatırlarsınız Haziran 2013’te Başbakan olduğumda bana sıklıkla şu soru sorulmuştu. Ekonomik protokolü imzalayacak mısınız? Ben de o dönemde Anayasa’ya vurgu yapmış, devletin devamlılığından söz etmiş ve bu protokolün bir önceki hükümet tarafından 3 Ocak 2013 tarihinde imzalandığını ve halen geçerli olduğunu (2014-2015 yıllarını kapsayacak şekilde imzalandığını) söylemiştim. Bunun üzerine “iptal edecek misiniz?” sorusu gündeme gelmiş ve sanırım uluslararası anlaşmalarla ilgili Anayasa mahkemesinin bile iptal edemeyeceğini, ancak karşılıklı anlaşma ile ek protokoller yapılabileceğini, yani revize edilebileceğini açıklamıştım. Buna rağmen ısrarla yine yeni protokolü imzaladığım konusundaki eleştirilere devam edildi, hala bugün bile zaman zaman bu tür yazıları görüyorum


Son olarak Koordinasyon ofisi ile ilgili yaşananlarda da benzer durum söz konusudur. Uluslararası bir anlaşma ve 7.maddesinde açıkça 5 yıllık olduğu yazıldığı halde Meclis’e bilgiye sunuş için gönderilmişti. Daha sonra Genel kurulda Meclis onayına sunulabileceği belirtilince geri çekilmiş ve ardından Bakanlar Kurulu toplanarak ilgili anlaşmanın süresini 1 yıllık süreye kısaltma kararı almıştır. Bu koordinasyon anlaşmasının 1 yıl süreyle geçerli olduğu şeklinde basında açıklama yapılmıştır. Bunun mümkün olup olmayacağını 9-3 2016 tarihinde Başsavcılığa yazı göndererek sordum. 

Bugün bir kez daha o konuya açıklık getirmek istedim. Ve şunu da belirtmek istiyorum ki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile KKTC hükümeti arasındaki ekonomik ve mali protokol Meclis onayına bugün sunularak, ekonomik protokollerle ilgili ilk kez Anayasa’ya uygun hareket ediliyor. 


Bu konuşmayı yapmaktaki amacım devlet kurumsal yapısında bugün geldiğimiz nokta ile ilgili bazı tespitlerimi siz değerli milletvekillerimize aktarmak, tarihimize bir not düşmek. Yine gerek iktidar gerek muhalefet olarak, kurumsallaşma konusunda ortak sorumluluk alarak, devlet kurumlarında kaliteyi gözeten tüzük ve yasa çalışmalarına destek olma konusunda ortak duyarlılık ve kararlılık oluşturmak içindir.Daha çok kaybetmeden.Kendi kurumlarımızın kalitesini yükseltmediğimiz sürece, kurumsallaşma konusunun önemini içselleştirmediğimiz sürece başarılı ve halkta güven uyandıran icraatlara imza atamayacağımız kesindir ve kaybeden biz olacağız, halkımız olacak. Bunun için bir ana önce üçlü kararnamelerden vazgeçip liyakata dayalı sistemi oluşturmalıyız. Bir de her kurumun güçlü, donanımlı hukukçuları olmasına önem vermeliyiz. Bakanlar kurulu kararlarında yasalarımıza uygunluk, kurumun hukuk danışmanları tarafından teyit edilmelidir. 


Meclis’in itibarına gelince, yeni bir seçim gerçekleşinceye kadar bu Meclis halkın iradesinin temsil edildiği yerdir ve sırf bu nedenle bile saygınlığı korunmalıdır. Meclis’te yaşanmaması gereken bazı durum ve davranışlardan sonra Meclis itibarı gündeme geliyor ve her seferinde doğal olarak gözler Meclis Başkanı’na çevriliyor. 



Ama şu bilinmelidir ki Meclis’in itibarını korumak tek başına, iç tüzük kurallarının veya Meclis Başkanı’nın çaba ve iradesiyle mümkün değildir. Bu Meclis halkındır ve bu ülkenin kurumlarına saygı duyan her bir milletvekili, her bir ziyaretçi, her bir vatandaş tarafından aynı hassasiyet gösterilirse ancak itibar korunur. Kendi kurumlarımıza saygı duymadığımız sürece, kendi yasalarımıza, etik değerlerimize uymadığımız sürece kaybeden sürekli yine biz oluruz. 

Bir kurumun itibarını koruyan yasalar ve etik kurallardır. Etik kurallara uymayanları yargılayan halkın vicdanıdır. Bizim Meclisimiz iç tüzük ile yönetilir. İç tüzük kurallarına uymak ve saygı göstermek iktidarda olmak veya muhalefette olmakla değişmez, değişmemeli. Bugünün iktidarı yarının muhalefeti; bugünün muhalefeti yarının iktidarı olabilir. O nedenle bu konuda da kurumsal hareket edersek başarılı oluruz. Hep birlikte iç tüzüğümüze uyarak, iç tüzükte var olan eksiklikleri gözden geçirip düzenleyerek daha iyiye ulaşabiliriz. Milletvekillerimizin, ziyaretçilerin ve izleyicilerin uyması gereken kurallar iç tüzükte belirtilmiştir. Bu kurallara uymak ve korumak hepimizin görevidir. 


Meclis çatısı altında olan herkesin öfke kontrolünü yapabilmesi gereklidir. Aksi tutum ve davranışlar daha iyi yerlere taşıma arzusunda olduğumuz kurumlarımızı küçük düşürür. Kendi kurumlarımıza saygı bekliyorsak, kurumlarımızın itibarını hep birlikte korumak önceliğimiz olmalı.

Güncelleme Tarihi: 20 Haziran 2016, 11:58
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1