banner2
banner34

Vaiz: Babamı 'ti'ye aldım, iki gün eve gitmedim!

Babamı Sağlık Bakanı iken Hellimli Demokrasi Programı’ma konuk almıştım.

Vaiz: Babamı 'ti'ye aldım, iki gün eve gitmedim!
banner45

“Babam dahil herkesi ‘ti’ye almışlığım var. Babamı Sağlık Bakanı iken Hellimli Demokrasi Programı’ma konuk almıştım. Babama şu soruyu sordum: ‘Bakan olarak eğer rüşvet alıyorsanız lütfen yalnız yemeyin. Bunlar lütfen bizim harçlığa da yansısın yani’. (Gülerek) Ve bu kaydın yayınlanmasının ardından iki gece başka evde kalmıştım”

O’nu ülkemizde neredeyse tanımayan yok… Henüz genç yaşta çeşitli mizah programları düzenleyen komedyen Mehmet Ekin Vaiz, son dönemlerde de Neydi Olacağı adlı programıyla izleyenlerinin karşısında. Daha önceden Ziligurti Dergisi’ni çıkaran Vaiz, ardından da Hellimli Demokrasi programıyla ekranlarda yer almıştı. Genel olarak siyasetten kendisine malzeme bulan Mehmet Ekin Vaiz, espri ve klipleriyle her sabah binlerce insanı gülmekten kırıp geçiriyor. Lise çağlarından bu yana insanları güldürmek ve siyasetteki yanlışlıkları mizahi yollarla duyurmayı tercih eden Vaiz, hem geçmişteki anılarından, hem de gelecekteki projelerinden bahsetti. Keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Vaiz’in kahkahası da herkesçe biliniyor… Sorduğumuz her soruda mutlaka kahkahasını eksik etmeyen Vaiz sorularımıza içtenlik ve samimiyetle cevap verdi.



– Gerçek mesleğiniz avukatlık ve bu çok ciddi bir iş… Mizahla uğraşmak aklınıza nereden geldi? 

Şunu sormak lazım: Avukatlık hangi bakımdan ciddi bir iş? Size biri ödeme yapıyor ve yapılan ödemeye göre diyor ki “Benim böyle bir sorunum var ve bu sorunu gel bu açıdan savun”. Siz de bu soruna müvekkiliniz açısından bakıp onu savunuyorsunuz. Her davada iki taraf var, sizi karşı taraf da tutabilir. Eğer karşı taraf tutarsa, tamamen karşı tarafın bakış açısından bakıyorsunuz ve onun sorununu onun bakış açısıyla savunuyorsunuz. (Gülüyor)Bence orada da bir mizah var yani. Bir şizofreni, bir delilik var yani. O yüzden mizah çok uzak değil avukatlığa. Günlük hayatımızın bir parçasıydı mizah hep. Mizahla ilk olarak üniversiteye ilk başladığım yıllarda uğraşmaya başladım. Ziligurti Dergisi’ni çıkarmıştık. Ardından bizim gençlik dönemimizde Cem Yılmaz’ın CD’leri çıktı. Biz de “Zaten tipimizle bir avantaj sağlayamayacağız” diye düşündük. Kadınların da kendilerini güldüren erkekleri sevdiklerini öğrenince “Caht edelim yahu belki (Klasik kahkahasını atarak) bir yere varabiliriz” diye düşündük. Uzun yıllar sonucunda da bir noktaya gelmişsek ne mutlu bize…



– Mahkemede yaşadıklarınız mizah anlayışınızı besliyor mu? Bize ilginç bir anınızı anlatabilir misiniz? Mesela meşhur gülüşünüze mahkeme hiç şahit oldu mu, gülme krizi filan tuttu mu?

Mahkemede kahkaha attığımı hatırlamıyorum. Orada “Mehmet Ekin Vaiz ünlüdür havalıdır da torpil bekliyormuş” gibi anlaşılmayı istemem ve buna çok dikkat ederim. Herkes adalet talebiyle mahmeye gider. Biz de o şekilde gidiyoruz. Dolayısıyla mahkemede yargıç gülmediği müddetçe ben gülmem. (Gülerek) Buna örnek olarak imam-cemaat ilişkisini de verebiliriz. Mahkemede yargıç gülerse belki ben de gülebilirim. Bazı müvekkillerimiz gelip kendilerini savunmamızı istiyorlar ama “Param yok” diyorlar. Ben de “Tamam abi napacayık?” diye soruyorum. Hemen ardından “Bizim de bu hafta çekimde baba rolü oynayacak birisine ihtiyacımız var. Veya ışıkçı sesçi lazım. Gel bize yardım et” diyerek bu işi çözüyoruz. Müvekkillerimin çoğu ışıkçı ve kameraman oldular. Çetin Sadeli diye birisi var mesela. Nam-ı diğer Mızır Seçmen. Bu adam bir bankanın borçlusuydu. Bankayla ilişkini çözmek için buluştuk. Ondan sonra ben dedim ki “Bu adamdan malzeme çıkar.” Bu adamı Neydi Olacağı’nda Mızır Seçmen rolünde oynattık, adam şimdi benden daha meşhur oldu. (Yine klasik kahkahasını atarak cümlesini tamamlıyor).



“Taraf olup duruşunuzu ortaya koymanız gerekiyor”

– Neden siyasal mizah? Muradınız ne? Nereye varacaksınız?


Robin Hood neden Robin Hood’dur? Çünkü zenginden alıp fakire veriyordu. Sadece kızlara hava atmak için ok atsaydı Robin Hood olmazdı, seksi Robin olurdu. Bence mizah da siyasi olmalı. Ezilenden ve halktan yana olmalı ki bir anlamı olsun. Aksi halde mizahın israfı olur. Pop şarkıcılarına eskiden “Hangi takımı tutuyorsunuz? sorusu sorulurdu. Onlar da “Milli takım” cevabını verirlerdi ki, herhangi bir takımın adını söylerse kaseti daha az satmasın. Bizde öyle birşey yok. Taraf olup duruşunu ortaya koymak gerekiyor. Düşündüğünü söylemekten korkmayacaksınız ki demokrasimiz ilerlesin. Bu ülkenin ifade özgürlüğünün üzerinde bir sorumluluğumuz var. Hayatın kendisi zaten politik. Bizim ülkede her ne kadar da “Ben karışmayım bu işlere de başım ağrımasın” denilse de aldığımız benzinden, çocuklarımızın gittiği okula kadar herşey politiktir. Bu yüzden mizah da politik olmalıdır.



– Hemen her gün kısa filmlerle sosyal medya ortamlarında yer alıyorsunuz. İnsanların tepkileri çok olumlu. İnsanları güldürerek, düşündürerek meşhur olmak nasıl bir duygu?

Bu ülkede herkes meşhur. (Yine kendisine has kahkahasını atıyor, bu kez ben de gülüyorum) Herkes herkesin yeğeni olduğu için öyle meşhur olunca bunun pek bir farkı yok. Bir ortama girildiğinde “Vay gardaşçığım neredesin be abi?” muhabbeti var. Meşhur olunca da bu değişmiyor. (Tam bu noktada yoldan egzozunu patlatarak geçen bir araba, geçtiğimiz gün yayınlanan Neydi Olacağı programını hatırlattı bize… Karaoğlanoğlu’nda çekilen programın konuğu TDP milletvekili Zeki Çeler’di. Çekim esnasında bu tip seslerin çıktığını duyan Çeler “Ayorgi’de bu tip arabalar yoldan geçtiğinde birşeyler fırlatmak bölgenin adedidir” demişti. Ben de bu arabanın sesini duyduğum anda aklıma gelen ilk soru “Bu olay Dereboyu değil de Ayorgi’de olsaydı ne olurdu?” sorusunu sordum, o da bana “Zeki Çeler olsaydı birşeyler savuracaktı” cevabını verdi.)



– Daha önce yayınladığınız Ziligurti’nin yayınları neden durdu? İleride yayınlama düşünceniz var mı?

Bizim için çok güzel bir deneyimdi. Baskı üzerinde dezavantajlar var sosyal medyaya karşı. Maliyet anlamında olsun, hız anlamında olsun… Ama ara sıra aklıma geldiği zaman “Keşke bu konuda bir karikatür çizebilsem” dediğim olmuyor değil. Belki internet ortamında yapabileceğimiz bir proje olabilir önümüzdeki dönemde…



“Siyasiler objektif olduğumuzu anladı”

banner37

– Hellimli Demokrasi ve Neydi Olacağı adlı programlarda genelde siyasi kişiliği olanları konu alıyorsunuz. Bugüne kadar konu aldığınız siyasiler arasında kendisiyle dalga geçildiğini düşünüp size tepki gösteren birisi oldu mu?


Genelde çok memnun olur siyasiler. Babam dahil herkesi ‘ti’ye almışlığım var. Babamı Sağlık Bakanı iken Hellimli Demokrasi Programı’ma konuk almıştım ve orada muhabbet oldu. Programda babama şu soruyu sordum: “Bakan olarak eğer rüşvet alıyorsanız lütfen yalnız yemeyin. Bunlar lütfen bizim harçlığa da yansısın yani”. (Gülerek) Ve bu kaydın yayınlanmasının ardından 2 gece başka evde kalmıştım. Ama babamda bu tahammül var. Genelde siyasiler şunu düşünerek kızmıyorlar: “Bugün Mehmet Ekin Vaiz beni programına konuk almışsa yarın da en büyük rakibimi konuk alacak.” Herkes kendinden ziyade rakibini o durumda görmek ister. Kısa bir hikaye geldi aklıma bu noktada… Cin adama demiş ki “Dile benden ne dilersen ama bil ki komşuna da 10 katını vereceğim”… Adam da “Tamam ben hafif bir kalp krizi geçireyim” demiş. (Gülüyor) Bizim memleketin durumu da bu… Herkesi ‘ti’ye aldığımız için siyasiler objektif olduğumuzu anladılar. Türkiye’yle kıyasla bu ülkede siyasi hoşgörü var. Bu takdire şayan bir şey. Bizim demokrasimiz açısından önemlidir bu.



– Düzenlediğiniz programlarda en dikkat çeken simalardan birisi de Lefkoşalıların çok yakından tanıdığı Ciğerci Ahmet… Nasıl aklınıza geldi bu isim? Karakterleri seçerken neye dikkat ediyorsunuz?

Hellimli Demokrasi’den beridir birlikte çalıştığımız çok karakter var. Bunlara yenileri de eklendi ama en kıdemlilerinden birisi de Ciğerci Ahmet’tir. Ziligurti Dergisi’ni yayınlıyorken bir gün kendisiyle ropörtaj yapmaya gittim. Orada bana gittiğimde çok kötü sövdü. (Klasik kahkahasını attı) Ama adamın tarzı bu. Herkese söver. Dedim ki “Ben bu adamı yorumcu yapayım. Madem ki bana sövdü politikacılara da sövsün.” O zamandan beridir yorumcumuz oldu. Bunun dışında mesela Kemal Hacıyarim benim lisede otobüs şoförümdü. Okula onunla gidip gelirdim. Hatta Kemal Hacıyarim “Mehmetcik eskiden otobüse bindiğinde kimseyle konuşmazdı hep yere bakardı. Ben vesile oldum da insanlarla konuşmaya başladı” diyor. Yani öyle de bir mazimiz var. Çetin’den zaten bahsettim, Mustafa Sertbay, Salih Frenç, Ziba Kiraz… Bunlar yorumcularımızdır. Bu insanlar zaten toplumun içinde var, biz bu insanları biraz daha ön plana çıkarmaya çalışıyoruz programlarımızda. Biz varolanı gösteriyoruz.



“Siyasette ciddi bir yozlaşma ve koltuk sevdası var”

– Güldürmek mi, mahkemede savunma yapmak mı?


Aslında güldürürken de bir savunma yapmış olursunuz. 23 Nisan üzerine bir program yaptık, “Çocuklar eğer 23 Nisan’dan sonra koltuklardan kalkmazsa?” oldu konusu… Çok da komik oldu. Ben yozlaşmış politikacılar gibi çocuklara konuştum… “Kalkın abiciğim hade, 23 Nisan bitti” dedim, onlar da bana “Hayır kalkmıyoruz” dedi. Birçok insan güldü ve eğlenerek takip etti. Bu da bir savunmadır. Altında bir fikir var. O da; siyasette ciddi bir yozlaşma ve koltuk sevdası var. Bunu çıkıp bir televizyonda “Ey ahali bu ülkede böyle böyle bir durum var, bundan vazgeçin” demek var, bir de bunu mizahla anlatmak var. Her ikisi de çok önemli. Her ikisi de yapılmalıdır fakat biz mizahla olanını tercih ediyoruz. Mahkemede diğerini yapsak da benim ağırlıklı tercihim mizahtır.

– Cem Yılmaz mı? Yılmaz Erdoğan mı?

Cem Yılmaz’ı çok beğenirim ve esprilerine çok gülerim. Fakat, Yılmaz Erdoğan’ın özellikle Vizontele’deki performansı ve doğduğu topraklara olan bağlılığı ve ödediği borç bana daha güçlü müzahi bir duruş gibi gelir. Bu ülkenin dokusuna ilişkin uzun metrajlı bir film çekmek benim de hayalim. Bence Yılmaz Erdoğan Vizontele serisinde bunu çok güzel yaptı. Belki GORA filminde daha fazla güldük, ama Vizontele’deki o doku bir coğrafyanın derdinin ve hüznünün mizahla anlatılması bence çok etkileyiciydi. O yüzden Yılmaz Erdoğan diyorum…



“Arif Salih Kırdağ’a iki seçimde de oy verdim”

– Efsane başkan adayı Arif Salih Kırdağ’ın bir dönem seçim kampanyasını yürüttünüz ve beklenenin üzerinde etki yarattı. Kazanmayacağını bildiğiniz halde kampanyayı üstlenmenizdeki neden neydi?

Arif Başkan’a iki kampanya yaptık. Birincisi LTB seçimlerindeki “Bu da mı gol değil?” kampanyasıydı. İkincisi de geçen yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimindeki “Yeni dünya yeni lider” kampanyasıydı. Bu önemli bir şey. Benim siyasete olan eleştirim, iktidarın ve paylaşım kavgalarının insanları yozlaştırdığıdır. En iyi iktidar hayali bile, iktidar olanaklarına kavuşunca yozlaşma riski beliriyor. Arif Salih Kırdağ, bu anlamda en gönül rahatlığıyla destek verdiğim adaydı çünkü seçilmeyeceğini biliyordu kendisi de. (Gülerek) Seçilme riski yok. Dolayısı ile Arif Başkan’a “Kazandın da sen da yozlaştın be abi” denemez. Arif Başkan’da bu risk olmadığı için her zaman neyse o kalacak. Daha da önemlisi, Arif Salih Kırdağ’ın önümüzdeki yıllarda eşi benzeri çıkar mı emin değilim… Bu ülkede çok Derviş Eroğlu, çok Ferdi Sabit Soyer veya çok Mehmet Ali Talat çıkabilir, ama Arif Salih Kırdağ birdir ve tekdir. Dolayısı ile benzeri çıkmayabilir o yüzden ben de bu tarihte yer alacak olan kampanyalarda görev almaktan büyük gurur duydum ve kendisine destek verdik. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, ben kendisine oy da verdim. Çoğu çünkü sanıyor ki sadece kendisini seviyoruz. Ama sevmenin yanında oy da verdim. Ben hem 2014 yılındaki belediye seçimlerinde, hem de geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy vererek 500 kişiden birisi oldum…



– Yeni projeleriniz neler? İlk kez bizimle paylaşın…

Neydi Olacağı programımızda bize reklam verenler genellikle restaurantlardır. Biz de ekip olarak çok yeyişliyiz (Kahkaha atarak). Başta Hüda Avşaroğlu olmak üzere, Ciğerci Ahmet ve diğerleri… Bizim ekip yemeği çok sever, ben de öyleyim. Önümüzdeki dönemde Cumartesi Pazar yayınlanacak bir yemek programı projemiz var. Bunu da ilk kez sizin aracılığınızla duyuruyorum. Yakın zamanda onun da tanıtımları çıkmaya başlayacak. Bu programda yemek yapan biz olmayacağız, gidip yiyeceğiz (Gülerek). Yeme içmeyi çok iyi beceriyoruz, bunu da mizahla harmanlayıp sunmaya çalışacağız. Bu arada diyetisyene başlamam gerektiğinin de farkındayım…  

Güncelleme Tarihi: 15 Mayıs 2016, 15:05
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner12

banner1